Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan.
Korku ne yazık ki madde dünyasının vazgeçilmezi olarak her an, her yerdedir. Korkunun var oluş sebebini anlayarak ondan korunabiliriz ancak. Korku, negatif bir sürecin parçasıdır. Meleklerin dünyasında, Tanrı katında korkuya yer ve zaman yoktur. Korkunun sesi bizi ele geçirmeye başladığnda meleklerden yardım istemeliyiz.
Savaş
Bir gece, sarayda bir şenlik yapıldı. Bir adam geldi, hükümdarın önünde yerlere kapandı. Bütün davetliler ona baktılar; gözlerinden birinin yuvasından çıkmış olduğunu, göz çukurunun kanadığını gördüler. Hükümdar meraklandı: “Ne oldu size?” Adam cevap verdi: “Ey hükümdar, ben meslekten hırsızım, o gece, mehtap da olmadığından, sarrafın kasasını çalmak istedim. Pencereden sıçrayıp girdiğimde, yanılmışım, bir dokumacının dükkanında buldum kendimi; karanlıkta, şiddetle dokuma tezgahına çarptım ve böylece gözümü kaybettim. İşte buradayım, Ey Hükümdar, adalet istiyorum.”
Hükümdar dokumacıyı çağırttı ve gözlerinden birinin çıkarılması gerektiğine karar verdi.
“Ey Hükümdar,” dedi dokumacı, “buyruğunuz adalete uygundur. Gözümün çıkarılması normal…
Ama, ne yazık ki, dokuduğum kumaşın iki yanını da görebilmem için iki göz gerekli bana! Fakat benim bir komşum var, kundura tamircisi, iki gözü var, ama işini yapması için tek göz yeter ona.”
Hükümdar kunduracıyı arattırdı. Adam geldi. Bir gözü çıkarıldı.
Adalet yerini bulmuş oldu.
Biz ne garip adamlarız! Ahlaki çöküntümüzü ve manevi düşüşümüzü görebildiğimiz zaman, kendimizi düşüşten kurtarmak için azim ve gayret gösterecek yerde, miskinler gibi boynumuzu bükerek işi Mehdi’nin gelmesine bırakırız. Galiba ufacık bir genelleme ile Mehdi fikrini manevi alandan sosyal alana da taşıyarak bir “Siyasi Mehdi”, bir “İktisadi Mehdi”, bir “Sosyal Mehdi” bekliyoruz. Çoğumuzun millî ve vatani görevleri hakkıyla kendine mal etmediğine bakılırsa başka türlü bir sonuca varmak imkânı kalmıyor. Evet... bekliyoruz ki; bir siyasi Mehdi gelerek, bir üfürükle iç ve dış siyasetimizi düzenlesin, memurları meleklere gıpta ettirecek derecede ve Eflatun’lara taş çıkartacak şekilde bir çalışmaya sevk etsin. Bir iktisadi Mehdi gelsin de bize gizli hazinelerden milyarlar getirsin. Bir sosyal Mehdi çıksın da bizi şu hâlimizden daha mükemmel bir hâle soksun. Kısacası; öyle istiyoruz ki bizce hiçbir emek ve zahmet çekilmeksizin her şey kendi kendine yapılsın,olsun bitsin. Bu kafada gidersek yazık bize!
Bugün ne yazık ki İslâm coğrafyası hüzün ve gözyaşı içindedir. Filistin topraklarının işgaliyle başlayan süreçte Müslümanlar, işkencelere, katliamlara maruz kalmışlardır. Hak ve özgürlükleri ellerinden alınmıştır. Tüm imkânları gasp edilmiştir.
Çünkü nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör biri için gökkuşağının renkleri ve sağır biri için kuş sesleri nasıl boşunaysa, yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur.Ama ne yazık ki düzgün atmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır.
Hepimizin hayatının bir parçası olan teknolojik cihazlar ne yazık ki faydası kadar zarar da veriyor hayatımıza. Zararın en mühim kısmıysa normalleştirdiğimiz anormal tavırlarımız ne yazık ki.