“Yoksun olsan da sevdiğin görüntüden, kendini bırakma, kederli ruh;
Ne biliyorsun geri dönmeyeceğini
Daha iyi zamana ve daha mutlu günlere,
Ya da yitirilen iyiliğe kavuşmayacağını insanın.”:::???
Bu denli kısa bir mesafe varken
İncecik bir duvar örülü sanki aramızda
Ne zaman uzatsam hasret dolu ellerimi
Göğün boşluğundan aşağı düşüyorum
Bakmak istediğimde sana uzunca
Ansızın gözlerimin ince perdesine
Bir kara mil çekiliyor sanki
Yakınlığını yaşarken başucumda
Araya yabancı şehirler giriyor inadına
Kısa mesafeler kilometrelere dönüyor
Ve o an aşkın ne işe yaradığını anladım.
Aşk hayatta kalmana yardım ediyordu.
Anlam aramayı da unutturuyordu aramayı bırakıp hayatı yaşıyordun. Aşk önemsediğin kişinin elini tutmak ve şimdiki zamanda yaşamaktı. Geçmiş ve gelecek yalnızca mitti. Geçmiş ölen şimdiki zamandı ve gelecek hiçbir zaman var olmayacaktı, çünkü ona ulaştığımız gelecek zaman şimdiki zamana dönüşecekti. Şimdiki zaman sahip olduğumuz tek şeydi. Sürekli devinen, sürekli değişen bir şeydi şimdiki zaman. Ve hercaiydi. Yakalamanın tek yolu geçip gitmesine izin vermek, onu serbest bırakmaktı
artik ne mutlu ne de mutsuzum. her sey gecip gidiyor. bu zamana kadar yasadigim, soguk bir cehennemi andiran sozde "insan" dunyasinda tek gercek sey bu. her sey gecip gidiyor.
O zamana değin, çocukken insana sonsuz gibi görünen bir yolda, yılların yavaş yavaş ve hafifçe geçtiği, böylece hiç kimsenin akıp gittiklerinin ayırdına varmadığı bir yolda, hep ilk gençliğinin kaygısızlığıyla ilerlemişti. İnsan bu yolda sakin sakin, çevresine merakla bakarak ilerlerdi, aceleye gerçekten hiç gerek yoktu, ne arkanızda sizi
Yalnızlığı ne kadar geniş bir alana yayarsan yay, ne kadar uzak bir zamana ertelersen ertele, acısı ve ağırlığı azalmıyor. Çünkü insan, yüreğini göğüs kafesinde yapayalnız taşıyor.
Bazen beklersin ... Tek tek her şey olur ama bir olmayınca zevk olmaz . Ta ki her şey tam sen eksik olmayana kadar . Hayat bu kadar zor bu kadar da kısa ... Senin ise ne yorulmaya ne dinlenmeye ne de duraklamaya asla zamanın olmamalı . Olunca yaşında durumunda ne var derler . Oysa herkes şahsına münhasırdır. Ve herkes birbiri ile aynı yaşta değildir . Ayni duygulara sahip değildir. Şimdi en güzeli ne ? Yaşa zamana bakmadan herkesi olduğu gibi kabul etmek . Sevmek , gülmek , gulumsemek, var olan ile mutlu olmak 😍 çok yorgunum kaptan be.... İyi geceler diyelim de bitsin bu muhabbet.
Onların kötülüğü yüzünden, çıkardıkları nifak ve fe sat yüzünden, biz yoksullar kendi aramızda parça parça olduk, bölündük. Taçlarını, tahtlarını daha iyi korumak, daha zahmetsiz yaşamak ve yönetmek için Dürzileri Araplara karşı silahlandırdılar, Şiileri Sünnilere karşı silahlandırdılar; yeri geldi Muhammedilerin yanında gözüküp İsevilere karşı ayrımcılık yaptılar; yeri geldi, İsevileri kayırıp Muhammedileri dışladılar. Ne zamana kadar öldürmeye devam edecek kardeş kardeşi, annesinin kucağında?
Ne zamana kadar Haç'la Hilal birbirine düşman iki geleneği temsil edecek, ikisi de Tanrı'ya inanan bu toplulukların gözünde?
Bir zamanlar kendisi de bu hayat için atalarının kökleşmiş zihniyetine uyarak ne alaycı gençlik cevherleri yumurtlamış, aslına bakılırsa, bu hayat onlarınkine ne kadar çok benzemişti! O da görevini yapmış, o da onların pek çoğu gibi bir asker ve savaşçı olmuştu. Çünkü sanat da bir savaş -insanı çabuk çürüğe çıkaran yıpratıcı bir savaş- değil miydi? Bir nefis eğitimi hayatı, bir kudretin üstüne çıkma ihtiyacı, haşin, azimli ve feragatli bir hayat! Ince ve zamana uygun bir kahramanlığın sembolü olan bu hayat herhalde mert denmeyi, cesur denmeyi hak etmişti.
İbni A'la es-Sâdî buyurdu: "Benim bir amcam kızı vardı. Ona Büreyde adı veriliyordu. İbâdete dalıyor, Kur'ânı çokça okuyordu. Ne zaman ki, ateşten bahseden bir âyet okursa ağlardı. Durmadan iki gözü kör oluncaya kadar ağladı. Bu- nun üzerine amcazadeleri dediler ki:
Gelin şu kadıncağıza varalım! Çok ağladığı için onu kınayalım!
Böylece kadının huzuruna vardık ve dedik ki:
- Ey Büreyde! Nasıl sabahladın?
Cevab olarak dedi ki:
- Biz garib bir yerde çadır kuran misafirler olarak sabah- ladık. Bekliyoruz!... Ne zaman çağıracağız ki, icabet edelim!
Bu sözler üzerine ona dedik ki:
- Bu ağlamak ne zamana kadar devam edecektir? Hål- buki iki gözün ağlamaktan kör oldu? - Eğer gözlerim için Allah katında hayır varsa, dünyada onlardan giden onlara zarar vermez. Eğer Allah katında on- lar için şer varsa, ağlamak, gelecekte, bundan daha uzununu -konların şerrine ekleyecektir.
Sonra yüzünü bizden çevirdi. Bu manzara karşısında ge- lenler:
- Haydi gidelim! Allah'a yemin olsun, bu kadıncağız bi- zim içinde bulunduğumuz halden başka bir hâl içinde bu- lunuyor! dediler."
Selam kitapsever dostlarım 🩵
Nasılsınız? Umarım keyifler yerindedir. Bende keyifler yerinde gibi gibi. Uzun mu uzun bir hastalık sonrasında sizlerle okumuş olduğum kitap yorumu ile geldim.
İçimdeki Kenan Ülkesi/
Yusef Masadow kaleminden bir eser ile karşınızdayım. Kitabı açtığımda yazarımızın yazmış olduğu o notu es geçmeyeceğim ve buradan teşekkürlerimi ileteceğim. Yazarların böyle güzel notlar bırakması çok ince bir düşünce bana göre. Kitaba gelecek olursak kitap benim için çok ağır ilerledi ve sanırım elimde birazcık süründürmüş olabilirim. Akıp giden o kitaplardan değil, birazcık sindire sindire okunması gereken bir kitap diye düşünüyorum. Üzerinde her ne kadar roman yazsada benim için şiirsel bir anlatımı vardı. İç dünyaya dönüş, sorgulama vardı. Yazarın tüm hayatını konu edinmiş. Yabancı kelime ağırlıklıydı ve telefondan çok fazla baktım kelimelerin anlamlarına. Zamana yayarak okumayı seviyorsanız evet okuyabilirsiniz, akıcı olmadığını bir kez daha dile getireyim.
" 'Seni seviyorum,' dedi.
Ve o an aşkın ne işe yaradığını anladım.
Aşk hayatta kalmana yardım ediyordu.
Anlam aramayı da unutturuyordu. Aramayı bırakıp hayatı yaşıyordun. Aşk önemsediğin kişinin elini tutmak ve şimdiki zamanda yaşamaktı. Geçmiş ve gelecek yalnızca mitti. Geçmiş ölen şimdiki zamandı ve gelecek hiçbir zaman var olmayacaktı, çünkü ona ulaştığımızda gelecek zaman şimdiki zamana dönüşecekti. Şimdiki zaman sahip olduğumuz tek şeydi. Sürekli devinen, sürekli değişen bir şeydi şimdiki zaman. Ve hercaiydi. Yakalamanın tek yolu geçip gitmesine izin vermek, onu serbest bırakmaktı.
Ben de bıraktım.
Evrendeki her şeyi bıraktım."
Açık zamana, anlamlı sürüklenmelere, düş kurma zamanına sahip olmanın önemini ne kadar vurgulasam azdır. Buna sahip olmayan insanların günbegün acı çektiğini, kendileri ve başkaları için sorunlar yarattığını görüyorum. Hepimizin dalıp gitmek için zamana ihtiyacı vardır.