Senin için
Siyah yünden çizgili bir cübbe dokunmuştu, Kenarları beyazdı.
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın. Ve mübarek ellerini dizine vurarak:
"Görüyor musunuz ne kadar güzel" demiştin. Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti: "Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah, onu bana ver."
Niye istemişti ki senden! Sevdiğini bile bile, İstendiğinde katiyen hayır demediğini bile bile! "Peki" dedin o zata.
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin. Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı Aynı cübbeden yine diktiler Ama giyinmek nasip olmadı.
İnsan nefret ettiği şeyi
Dönüp dönüp tekrarlayabilir mi?
Tekrar tekrar öpebilir mi o dudağı
O bedene yıllarca sarılıp yatabilir mi?
Ya ben niye böyleyim?
Hergün dönüp bir daha yazıyorum
En çok nefret ettiğimi.
Bir gün ördekler annelerine deyip Anne biz bugün dereye gidebilir miyiz demişler annesi hayır demiş çünkü tilkinin masalını anlattım size onun gibi olabilirsiniz demiş onun için annesi onlara izin vermemiş benim İşlerim bitsin beraber gideriz demiş ama Ördekler ne olur diye yalvarmış sonra gelmişsin Anne lütfen gidelim demiş Sonra annesi demiş ki gelirse masal anlatayım demiş sonra Kardeşler gidip öteki kardeşlerin çağırmışlar öteki Kardeşler bu Masalı 100.000 defa dinledik demişler ama yine dinleyelim dinlemek istemiyoruz demişler sonra süslü kızmış onları niye dinlemiyorum ben çok heyecanlanıyorum demiş onun için onun için de şey demişler Haydi gidelim süslü demiş ki Haydi gidelim demiş
Yazmak geçip giden günlerin ya da küçük önemsiz şeylerin kişisel tarihime kaydını düştüğüm bir gereksinme, bazen de zihnimde biriken bir yığın düşünce kırıntısını, irili ufaklı sorunu kendimden uzaklaştırarak arındığım bir tür ayin. Büyük şeyler bir yana, yaşamımda olup biten küçük, önemsiz şeyleri yazmanın beni rahatlatan bir yanı var. Zaman zaman yazdıklarımı okuduğumda kimilerini o kadar önemsiz buluyorum ki niye yazmışım bunu diyorum. Sonra gerisini okuyorum ve bu türden küçük şeyler üstüne yazarak anılarımın kapısını açtığımı, kendi hakkımda düşündüğümü anlıyorum.