"İnsan kendi eksikliğine katlanmak zorundadır, her an için; oysa iki kişilik eksikliğe katlanmak zorunda değildir. Gözler, yuvalarından çıkarıp atmak için yok mudur, ve kalp de aynı şekilde. Yine de durum o kadar kötü değil, abartı ve yalan bu, her şey abartı, yalnızca özlem gerçek, o abartılamaz. Fakat özlemin gerçekliği bile o kadar da onun kendi gerçekliği sayılmaz; daha ziyade, geri kalan her şeyin yalan oluşunun ifadesidir. Kulağa saçma geliyor ama öyle. Belki en çok seni sevdiğimi söylediğimde de söz konusu olan gerçekten sevgi değil; sevgi, senin içimde çevirip durduğun bıçak olman..."
Tıpkı bir yaz günü gibisin, diyesim var ama sana,
Çok daha güzelsin sen, daha da ılımansın.
Kaba rüzgârlar acımaz canım Mayıs goncalarına;
Üstelik kısa olur ömrü, hem de çok kısa, yazın.
Gökkubbenin gözü, ışıtırken yakar bazen her yeri;
O altın yüzüne gölge düştüğü de çok olur.
Zamanla gelir geçer her güzelin güzelliği;
Kimi mevsimle değişir, kiminin kısmeti yoktur.
Oysa senin sonsuz yazın asla solmayacak;
Kaybolmayacak güzelliğin, zaman geçse de.
"Gölgeme girdi artık," diye Ölüm kabaramayacak,
Sen zaman ötesine geçince şu dizelerde.
İnsanlar soluk aldıkça, gözler gördükçe,
Bu şiir yaşayacak ve yaşatacak seni de.
Gecenin içimizde açmış olduğu sonsuz gözler, o parıldayan yıldızlardan çok daha cennet gibi gelmekte. O sayısız orduların en solgunlarının yapabildiğinden bile daha uzağı görebiliyorlar - ışığa gereksinim duymaksızın, seven bir ruhun derinliklerine inebiliyorlar - ve bu da çok daha yüce bir uzamı anlatılamaz bir şehvetle dolduruyor.
Kelime anlamı macera ve serüven olan, Türk edebiyatının ilk gerçekçi romanlarından birisi olma özelliğini taşıyan Sergüzeşt, bir aşk trajedisi üzerinden kölelik ve tutsaklığı konu alıyor. Dönemin toplumsal yapısının ve eşitsizliğinin ustalıkla kaleme alınması yaşanan zorlukları gözler önüne seriyor. Kitap esaretin ve tutsaklığın yok edici
Herkes ancak bir iki düşman için kin, ancak üç dört dost veya
akraba için haset veya muhabbet ve ancak beş altı vücut ve ruh
için bir zaaf, bir temayül veya bir aşk duyar ve beşeriyetin üst tarafı
bize tamamen yabancı gibi karanlık kalır. Fakat en keskin dürbünler gibi en meraklı gözler de, o biraz alâka duyarak meşgul oldukları âlemlerden bile sade parça parça manzaralar görerek hayal meyal seçtiklerini isabetle tesbit edemezler ve o uzak dünyalar,bizim kendilerine taktığımız isimlerden haberleri olmayan yıldızlar gibi, teşhislerimizi bile duymazlar.
Bir söz bitişi gibi
Son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir hep
Bu terkedilişler
Bir an duruşu gibi
Ömrün gidişi gibi
Veda ederken aşk ateşi gibi
Söner iç çekişler
Aman aman, yandım amman
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler
Kaldı aklımızda
Aman aman, acı yüzler
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler
Kaldı aklımızda
Tabiat, o eşsiz ana, altın ve gümüşü yararsız, boş nesneler olarak çok derinlere gömmüş; oysa havayı, suyu, toprağı, iyi ve gerçekten yararlı olan her şeyi gözler önüne sermiştir.