Sinema-edebiyat ilişkilerindeki başarılı yapımları, tavsiye film listesi haline getirmek için öncelikle
Edebiyat Atlası ‘ndan bir alıntıyı daha önce paylaşmıştım.(#46533729)
Romanlardan sinemaya aktarılan filmlerde eserin aslına ne kadar sadık kalındığı yoruma açık olmakla birlikte
Bir öğretmen olarak unutmayacağım bir saçmalığı sizinle paylaşmak istiyorum zira bu mesleği öğrenciden çok diğer unsurların nasıl verimini, enerjisini düşürdüğünü birilerinin söylemesi lazım. Pek çok meslektaşim da benimle aynı dertleri paylasiyordur eminim. Gelelim hikayeye:
Şırnak'ta birleştirilmiş sınıflı bir köy okulunda görev yapiyorum.
Nihayet Bizim Köy'e kavuştum. Okumak için bundan daha güzel bir zaman olamazdı. Neden mi? Merak edenler buyursun...
Bazı kitap dostlarım bilir. Mesleğimin 28. yılında yeniden köy öğretmeni oldum. 20 yıl sonra tekrar köyde olmak ilk başlarda bana zor gelse de zamanla alıştım.
Köy öğretmeni olmak bence muhteşem bir şey. İstediğin an doğada
"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... Gider gelirdi..."
400 sayfalık kitap sadece tek bir günde geçen vakti anlatıyor. Fakat o tek gün hikaye içerisindeki kahramanların anılarıyla uzun zaman dilimlerine ayrılıyor.
Kısacası şöyle diyebiliriz; bir gün içerisinde geçen o vakit yüz yılları göğsüne
Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: "- Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?" der. Nazım'ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım'ı tepeden tırnağa süzer ve: "-Demek
Nazım Hikmet Ran sensin", der. Nazım'a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, “Gidebilirsiniz” der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: "-
Ömer Hayyam adını duydunuz mu?" diye sorar. Müfettiş hemen atılır: "-Kim bilmez ki Hayyam'ı" Nazım: "-Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?" diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür, "Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak, ama dönemin Adalet Bakanını ve sizi kimse anımsamayacak" der ve çıkar. Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım'ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur, asla geri dönmez. Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi ?
Gazi Mustafa Kemal Atatürk;
1919 yılı Mayıs'ın 19. günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüm:
(...)Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve yalnızca tahtını güvenceye alabileceği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükümet zavallı, beceriksiz, onursuz ve korkak; yalnızca
Şüphesiz 19. yüzyılda yetişmiş Rus edebiyatının en büyük isimlerinden biri de
Nikolay Gogol’dür. Onun eserlerini okumaya Dostoyevski’nin “Hepimiz Gogol’ün Paltosu’ndan çıktık” sözü üzerine “Palto ve Burun” hikâyesini okuyarak başladım. Bu kitabı okuduğumda Dostoyevski’nin neden böyle bir söz söylediğini daha iyi anladım. Özellikle de ondan etkilenen ve
Generalin gözleri yaşla dolmuştu. Sonunda soğuk bir sesle, "Gerçek suçlu benim" oğlum Jean halktan bir kız seviyordu. Bu basit işçi kızdan bir oğlu oldu.Oğlum o kızla evlenmek istiyordu. Saçma bir gurur yüzünden kızı görmeyi reddettim ve evliliğe karşı çıktım. Fakat genç kız kendini kurban etti... İşte mektubu...
"Hoşça kal, Jean. Baban evlenmemize karşı, ona itaat etmen gerek. Aksi halde, sevgili küçük çocuğumuz mutsuz bir hayata düşecek, İkimizin birlikte çektirdiğimiz resmimizi yolluyorum. Bu resmi sakla ve bizi çok çabuk unutma."