Ram olup Rabbi’ne açtığın da ellerini,
En güzel duan gerçekleşmiyor muydu zaten.
...
Kabul olmuş dualarının en güzelinin,
Sevdiğinin yüzünde açan tebessüm tomurcuklarına sarılmak olduğunu düşünüyordu, bir müddet biçare genç.
Fakat bu akşam, görememişti gülüşünü sevdiğinin, izleyememişti kabul olan duasını.
Tek başınaydı şimdi, karanlık gökyüzünü perdeleyen yüksek binaların arasında.
Hali hal değildi.
Geçmişi yad ediyor olsa doldurması gerekiyordu içini çiğ karamsarlık.
Yaşadığı zamanı ansa isyan etmeliydi, kabul olduğunu düşündüğü duaya, semaya.
Halini tahlil ederken, dalmıştı göremediği semaya.
Dilinde ve aklında tek bir kelime:
Neden?
Anlamadı, anlayamadı.
Yavaş yavaş açarken ellerini, henüz bilmediği sünnete hasıl oluyordu. Olmaya da devam edecekti.
...
“Geceleyin öyle bir zaman vardır ki, Müslüman bir kimse o zamana rastlayıp Allah’tan dünya ve ahirete dair hayırlı bir şey dilerse, Allah ona dilediğini verir. Bu her gece böyledir.”
Müslim, Müsâfirîn 166, 167.