Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Eh, kardeşcik... diye sözlerini sürdürdü. Şimdi şu deniz bin ruble fırlatıverseydi bana! Hey anam be! Hemen bir meyhane açardım. Seni yanıma yamak alır, kendime de tezgahın arkasında bir döşek serdirip bir şarap fıçısını hortumla ağzıma bağlatırdım. Canım biraz neşelenmek istedi miydi, "Hey Maksim!" diye bağırırdım, "Aç şu musluğu" Lık-lık-lık... İç babam içerdim... Oğlum Yemelyan, yutkun bakalım... Ne hoş olurdu be!..
"Toplumda kayınvaliden gibi o kadar çok kadın var ki oğlum evlenince düzelir diye başka kızların da hayatlarını karartıp mahvediyorlar. Sen oğlunu adam edemezsen başkasının kızı senin oğlunu nasıl adam edecek?"
Sayfa 203 - Dls Yayınları
Reklam
ÇATIŞMA Çürümeden çok önce, galiba kokuşmadan da evvel, ölümle dirim arasında geçen kavganın sonundaki boşlukta; birtakım ecza şişelerinin küçüklü büyüklü, sıra sıra dizildikleri, ağızlarını açıp bekleştikleri zamanı; ötekisi ile; sıcacık bir oda ve bir sepet içinde kokmaya, bir kurt yüzünden bozulmaya, delirmeye, canlanmaya hazırlandıkları zaman
V
Üşüyor mu deniz üstüne boşandıkça yağmur? Ondan mı dersin tüyleri böyle ürperiyor? Ben gidersem bi gün bu biçim bi sağanakta Alı al moru mor bir sandal gibi acaba Yıllar sonra yılmayıp yine Çarpar mı yüreğim yurdumun sahillerine?
Veli, Reşidin elini tuttu: "Yok bizim Ağa gibi Çukurovada ... yok! Merhameti deniz kadar. Sekiz yıldır yanındayım, bir kötülüğünü görmedim. Gelir eve kadar. inanın, oturur şu sizin oturduğunuz çulda. 'Oğlum Veli, nasılsın?' der. 'Para gerek mi?' der. 'Yok Ağa, yok, gerek değil. Sayende geçinip gidiyoruz. Para lazım olursa, eksik olma. Kesen bize her zaman açık, gelir alırım' derim. Ağa, karıma döner: 'Nasılsın kızım, nasılsın gelinim? Geçinebiliyor musunuz? Bir noksanınız var mı?' diye sorar."
Hele n'eylersen et rûh-ı revân ..
Hele ne yaparsan yap da ey sevgili oğlum, Tek gönül kırıcı ve Keskin dilli olma Gönül kırmak en büyük günahlardandır. Bütün günahların en kötüsüdür.
Sayfa 121 - Hasbahçe
Reklam
Korkma oğlum ve unutma: İnsan ağzına bir damla su almadan iki-üç gün yaşayabilir. Ne olursa olsun, sakın korkma.
İdam kararı verildikten sonra görüşmeye gittim. O görüşmede, "Baba," dedi, "akşam Moskova Radyosu'nu dinledim. Hiçbir tutar tarafımızı bırakmadı. Bizi yerden yere vurdu," dedi. Halbuki burada adamlar bizimkileri Sovyetler'e hizmet etmekle suçluyorlardı. "Neden sizi yerden yere vuruyorlar oğlum," diye sordum. "Baba, ben sosyalistim. Sosyalizmi istiyorum. Ama onun bunun kuyruğundaki sosyalizmi değil... Bağımsız sosyalizm bizimkisi... Yalnız Türkiye'ye özgü... Bunlar onun için bana düşman," dedi. Halbuki gazetelerde, mahkemelerde hep suçlama, "Bunlar dışarıdan para alıyor, destek, yardım alıyor." Böyle adama Bulgaristan, Moskova para verir mi? Kullanır mı? Moskova'da rejim yıkıldı gitti. Bütün arşiv, evraklar ortaya çıktı. Hani çıktı mı? Var mı böyle bir yardım kanıtı?
Sayfa 346Kitabı okudu
Aşk deryasına daldın mı, 40 gün 40 gece bir şey yemez, her türlü istekten kesilirdi. Günlerce, gecelerce açlığa susuzluğa katlanırdım. Bu durumu gören zavallı babam kaygılanmaya başlamıştı. “ oğlum deli değilsin ama halin bir tuhaf, senin bu davranışlarından hiçbir şey anlamıyorum. Bunun sonu nereye varacak?” Diye bana çıkıştı. “ Baba, bizim ilişkimiz şu hikâyedeki misale benziyor. Bir tavugun altına tavuk yumurtaları ile birlikte bir de kaz yumurtası koymuşlar. Vakit erişmiş civcivler çıkmış, biraz palazlanınca analarının ardına düşerek göl kenarına inmişler. Öteki civcivler eşelenirken, kaz yumurtasından çıkan yavru hemen kendini suya atmış, bunu gören ana tavuk, eyvah yavrum boğululacak diye çırpınmaya başlamış. Halbuki kaz yavrusu neşe içinde suda yüzmektemiş. işte sen ile ben de böyleyiz. Ey babacığım, ben yüzebileceğim bir deniz arıyorum. Benim yurdum işte o denizdir, halim de denizsiz yapamayan deniz kuşunun halidir. Eğer sen benim gibiysen gel birlikte yüzelim ama değilsen git kümes hayvanlarına karış.”
Okurken ağladım, Nice Yıllara Nâzım.
En güzel denize, henüz gidilmediğini biliyorsunuz. En güzel çocuğun henüz büyümediğini de. Sevgiliniz aklınıza düştüğünde. "O şimdi ne yapıyor şimdi şimdi?" diye kıvranıyorsunuz. Kayın ağacı bize sürgünü hatırlatıyor; zeytin ağacı inatçı ihtiyarı. Bir de deniz kıyısında durmuş düşünen adam var. Bulut mu olsam, yosun mu, gemi mi, balık mı, diye sorup duran. Ona hep bir ağızdan, "Deniz olunmalı oğlum!" diye haykırıyoruz. Gideni ve gelmekte olanı anladığımız zaman "o müthiş bahtiyarlık"la kabarıyor göğsümüz. Bazen, " Akrep gibisin kardeşim!" diye kızıyoruz. Arkasından güneşi görmüş gibi bir umuda kapılıyoruz. ~Nazım hala büyük insanlığın türküsünü söylüyor; sekizinde işe gidip, yirmisinde evlenip, kırkında ölen ama " Umutsuz yaşanmıyor!" diyenlerin türküsünü. Biz de çağdaşımız Nazım'a kendi dizeleriyle sesleniyor ve her doğum gününde diyoruz ki: ~ Yapraklara dallara Yeşillere allara Nice nice yıllara Nâzım Nice nice yıllara...
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
Chambord Kontu (V. Henri) olayını hatırlıyor musunuz? Bu da bir kral, lejitimist [iktidarın meşruluğunu soya dayandıran monarşi taraftarı]... İspanya'da Don Carlos'un yaptığı gibi, o da aynı dönemde Fransa'da iktidar arayışına girmişti. Hatta birbirlerini aynı aileden, aynı kökten sayabilirler, ama ne kadar farklı! Biri inançlarına
Sayfa 296 - 297, 298, 299,300, 301,302,303Yapı Kredi Yayınları
Üşüyor mu deniz Üstüne boşandıkça yağmur? Ondan mı dersin Tüyleri böyle ürperiyor?
İş bankası
Üşüyor mu deniz Üstüne boşandıkça yağmur? Ondan mı dersin Tüyleri böyle ürperiyor? Ben de gidersem bi gün bu biçim bi sağanakta Alı al moru mor bir sandal gibi acaba Yıllar sonra yılmayıp yine Çarpar mı yüreğim yurdumun sahillerine.
Sayfa 6 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Maalesef;
“İnsanoğlu bu dünyayı hep kendisinin sanıyor oğlum. Bırak havyanı, kardeş kardeşini sevmiyor. Acımasız oluyor kimisi. Hor görüyor.”
743 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.