Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sınıftaki bazı çocuklar, okulun ilk günü, "Annem olmadan burada durmam!" diye yaygarayı basınca öğretmen velilerinin ilk bir ay sınıfta durmasına izin verdi. Ayşe'nin gözünün içine baktım, onlar gibi ağlasın da ben de sınıfta durayım diye Ayşe Hanım geçti en ön sıraya oturdu, dersin ki göbek bağını okul bahçesine gömmüşüz. Haklı kız, buradaki rahatlık evde yok. Çocuk okula gelip başını dinliyor. Ayşe'yle ben okulda, apartman komşularımızın bize gördüğü gibi değiliz. Okulda başka bir hayat yaşıyoruz: Ben velilerin ve öğretmenin gözünde, iki çocuk annesi, bütün hayali çocuklarının iyi bir eğitim alması olan, evlatlarıyla yakından ilgilenmek için ev hanımlığını seçmiş bir anneyim; babamız çok çalışıyor.
İlkokullarda yılda en az bir kez Okul Aile Birliği toplantısı yapılır. Velilerin ancak yüzde beşi gelir bu toplantılara. Bu işbirliği yüzündendir ki maşallah yıllar yılı çocuklarımız çok psikolojik ve de pedagojik olaraktan yetiştirilirler. Bir de Sınıf Aile Birliği toplantıları yapardık. Bu, yılda iki kez yapılır, birincisi ilk dönemde,
Reklam
Babalar Günü dün kutlandı. Bugün SBS... Yarın ÖSS var çünkü. Zuhurat Baba Telli Baba Gözcü Baba Tuzcu Baba Oruç Baba
Yasak Kuşlar
Uruguaylı siyasi mahkumlar izin almadan konuşamaz, ıslık çalamaz, sırıtamaz, şarkı söyleyemez, hızlı yürüyemez ve başka bir mahkumu selamlayamazlar. Aynı şekilde, hamile kadınların, çiftlerin, kelebeklerin, yıldızların ve kuşların resimlerini ne çizebilir ne de hapishaneye sokabilirler. İdeolojik fikirleri olduğu için işkence gören ve tutuklanan öğretmen Didaskó Pérez, bir pazar günü beş yaşındaki kızı Milay tarafından ziyaret edilir. Kızı ona üzerinde kuşların olduğu bir resim getirir. Sansürcüler hapishane girişinde onu yırtarlar. Ertesi pazar Milay ağaçların resmini getirir. Ağaçlar yasak değildir, resim geçer. Didaskó resmi överken kızına ağaçların yaprakları ve dalları arasındaki rengârenk küçük yuvarlakların ne olduğunu sorar: "Bunlar portakal mı? Meyveler mi?" Küçük kız onu susturur: "Şşşittt." Ve kulağına sessizce fısıldar: "Şaşkın. Onların göz olduklarını göremiyor musun? Sana gizlice getirdiğim kuşların gözleri."
Sayfa 85 - Sel YayıncılıkKitabı okudu
Acı
Anlayabildiğin hiçbir şey sana acı vermez. Bilge, acı çekmez. Acının öğretmen olduğunu bildiği için. Acı, içinde sana yazılmış bir mektubun saklı olduğu şişedir. Farkındalığı yüksek insan, acının şişesini açar ve içindeki mektubu okur. Acı, Tanrı'dan gelen bir ceza değildir. Acı, kişinin kendisini aşmasıdır. Acı, gelişmektir. Spor sonrası duyduğun kas ağrıları, kaslarının geliştiğinin müjdesidir. Her acıda, "anlama" ve "anlamlandırma" sınırlarını zorlarsın. Şifresini çözdürene dek sana varlığını hissettiren acı, onun nedenini anladığın anda kesilir. Acı, öğretmendir ve senin mektubu okumanla birlikte onun dersi bitmiştir. Sınıfı terk ederken yerini "haz, öğretmen"e bırakır.
Daniel Laurençon & Elie Silberberg
Belleğin flaş ışığında, nerdeyse gözleri kamaştıran aydınlıkta bir resim parlayıverdi: Daniel Laurençon, kendi yaşlarında bir yeniyetmeyle IV. Henri Lisesi’nin avlusunda tartışarak dolaşıyordu. Oydu, Elie Silberberg’di tabii. İkisi 1967’de Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık sınıfındaki karşılaşmalarından bu yana sık sık tartışırlardı. “İç
Sayfa 17 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yasak Kuşlar
Uruguaylı siyasi mahkumlar izin almadan konuşamaz, ıslık çalamaz, sırıtamaz, şarkı söyleyemez, hızlı yürüyemez ve başka mahkumu selamlayamazlar. Aynı şekilde, hamile kadınların, çiftlerin, kelebeklerin, yıldızların ve kuşların resimlerini ne çizebilir ne de hapishaneye sokabilirler. İdeolojik fikirleri olduğu için işkence gören ve tutuklanan öğretmen Didasko Perez, bir Pazar günü beş yaşındaki kızı Milay tarafından ziyaret edilir. Kızı ona üzerinde kuşların olduğu bir resim getirir. Sansürcüler hapishane girişinde onu yırtarlar. Ertesi pazar Milay ağaçların resmini getirir. Ağaçlar yasak değildir, resim geçer. Didasko resmi överken kızına ağaçların yaprakları ve dalları arasındaki rengârenk küçük yuvarlakların ne olduğunu sorar: “Bunlar portakal mı? Meyveler mi?” Küçük kız onu susturur: “Şşşiittt.” Ve kulağına sessizce fısıldar: “Şaşkın. Onların göz olduklarını göremiyor musun? Sana gizlice getirdiğim kuşların gözleri.”
Sayfa 85 - Sel YayıncılıkKitabı okudu
Küçük çocuklar bilimsel sorular sorduğunda birçok yetişkinin şaşaladığını gözlüyorum. Ay neden yuvarlak? diye soruyor çocuk. Çimen neden yeşil? Düş nedir? Bir çukur en fazla ne kadar derin kazılır? Dünya’nın doğum günü ne zaman? Neden ayak parmaklarımız var? Birçok öğretmen ve ebeveyn bu sorulan rahatsız ya da alaylı bir tavırla yanıtlıyor veya hemen başka bir şeye sarılıyor: "Ne sanıyordun, Ay kare- mi olacaktı yani?" Çocuklar kısa süre sonra, bu soruların her nedense büyükleri sıklığının farkına varıyor, böyle birkaç deneyim daha yaşadıktan sonra, bir çotuk daha bilimden soğuyor. Yetişkinlerin neden 6 yaşındaki çocukların önünde her şeyi bilir gibi görünmeleri gerektiğini ömrüm boyunca anlayamadım. Bir şey bilmediğimizi açıklamanın nesi kötü? Kendimize güvenimiz bu denli kırılgan mı?
Nikos Kazancakis [18 Şubat 1883-1957]
...ölüm bazen hayatımızın içine, baş döndüren bir koku gibi akar; hele de ıssız bir yerde olup, ay ışığı ve derin bir sessizlik varken, insanın vücudu yeni yıkanmış, hafifçecikken ve ruhun karşısına aşırı engeller çıkmazken, yani uykuda. İşte o vakit, bir an için hayatla ölüm arasındaki yarım duvar saydamlaşır, insan onun arkasında,
Geri130
460 öğeden 451 ile 460 arasındakiler gösteriliyor.