O ışıltılı Hollywood dünyası her zaman göründüğü gibi değildir. Evelyn'nin hikâyesini okurken de bunu bir kez daha anlıyorsunuz. Yaptığı evliliklerle gündem olmuş ve belki de dışardan ayran gönüllü(?) olarak bakılan kadın aslında tüm bunları esas aşkı için yapmış. Tek bir kişiye sadık olup her şeyi göze almış.
Hayat hikayesini okurken evelyn'le birlikte okuyucu da sürüklense de fena bir okuma deneyimi değildi
Yazarın önceki okuduğum kitaplarında olduğu gibi bu öykü kitabı da heyecan dolu ve etkileyiciydi.Hayatta gördüğümüz ucunu kaybettiğimiz ya da sonucunu göremediğimiz olayları akıcı ve etkileyici bir üslupla okur ile buluşturuyor.Her öykü ayrı bir hayata dokunurken her öykünün bitişi okuyucu tekrar tekrar şaşırtıyor.
Yazarın her öykü kitabı bir başka öykü kitabına bağımlılık yapıyor:)
begenmedigim seyler vardi diyip gecmis olmamak icin yaziyorum. begenmedigim major bir iki konu:
1. eftalya'nin "konuskanligi"nin yansitilma seklini begenmedim sahsen. kendim asiri konuskan biriyimdir ama bana gercekci hissettirmedi. cok konusunca olan ve burada farkli yansitilan noktalardan bahsetmek istiyorum
☆eftalyanin
Ethem Baran’ın öykülerinin ilk cümleleri oldukça çekici. “Derken bahar geldi.” cümlesi kitabın da açılışında yer alan öykünün ilk cümlesi. Okuyucu ustalıkla ani bir beklentinin içine giriyor, bahar gelince ne olacaktı? Bir başka öyküsü “Seksen altı yaşındaki dedemin askerlik celbi geldi; o günden beri sesi çıkmıyor.” cümlesi ile başlıyor. Çarpıcı ve trajikomik bir açılış. Elbette Dede’ye olanları merak eden okuyucu hızla öykünün içine çekiliyor.
Hayata dair kesitlerin sunulduğu öykülerin öncesinin ve sonrasını merak eden okuyucu, kitabı belli bir temponun altına düşmeden bir solukta okuyor. Bozkır ve şehir arasındaki sıkışmışlık duygusu yazarın kendi yaşamından otobiyografik bir özellik midir çok net değil ama yazarın kaleminin yaşamın bu alanına çok da yabancı olmadığını düşündürüyor. “Sonra elleriyle toplayacaktı sıcaklığı, hatta avcunda saklayacaktı ve yolda giderken zaman zaman hohlayarak o sıcaklığın ömrünü uzatacaktı.” cümlesi buna güzel bir örnek. Olağanmış gibi yaşanan sıradışı hayatların izi sürülüyor yazarın öyküleriyle.
‘Alamadım Eyvah’ öyküsündeki gencin hayali ancak eski model, en ucuz arabaya sahip olabilmenin sınırlarında geziniyor. Hayali bile gerçeğin, hayatın acı gerçeklerinin etrafında dolaşacak kadar dar. Gerçek yaşamda da çokça karşılaştığımız bu ve benzeri karakterler kendilerine anlaşılır ve sağlam bir yer buluyor Ethem Baran’ın öykülerinde.
Döngel DünyaEthem Baran · İletişim Yayınları · 2019592 okunma
Damla Gündoğan with @make_repost
・・・
Cehennemin Soğuk Haritası ♡ Zilan Erbek Arıkan
Kitap yorumu ♡ Herkese merhaba bugün kitaplığımda korku ve gerilim türündeki tek kitap ile karşınızdayım. Çok fazla bu tarz okuyan biri değilim ama bu kitabı görür görmez okumak istedim.
Kitabın konusu dört tane genç Atlas okyanusu tarafında bir bölgeye tatile gidiyorlar . Bu tatilin amacı ise isabell ve Joseph evlenmelerine kısa süre kala joseph'in onu aldatması sonucunda joseph'in kendini affettirme geziside diye biliriz . Bu gezi sırasında Dört genç dalış yapmak isterler ve rehber ile birlikte bir mağraya gelirler. Joseph ne kadar korksada kendini affetirmek adına herşeyi yapmaya hazırdır. Dalış bitiminde su yüzeyine çıktıklarında isabell daldıkları mağrada olmadıklarını fark eder ve tam o sırada. Siyahi kabile üyeleri gelir ve onları rehin alır. Rehber tarafından kandırılarak getirildiklerini anladıklarında ise çok geçtir çünkü Artık bu dört genç onların ainlerinin bir parçasıdır. Çeşitli işkenceler, ölümler acılar okuyoruz yazarın bu konudaki hayal gücünü tebrik ederim. Güzel yazılmış ve kurgulanmış bir kitaptı bu tarz işkence, gerilim, korku tarzı kitapları okumayı sevenler için tavsiye ederim.
#cehenneminsoğukharitası #korku #gerilim #işkence #matrakyorumcu #kitapyorumum #kitapyorumu #kitap #kitaplar #kitapsevgisi #kitapkurdu #kitapönerisi #book #books #bookstagramer #bookstagram #okuryorumu #yorum #okudumbitti
cemil kavukçu'nun düşle gerçek arasında salınan on bir öyküsünü topladığı kitabı. kitapta, yalnızlığın, kavuşamamanın, ölüme özlemin, sürdürülemeyen ilişkilerin, yasak aşkın, veda edememenin, çocukluğun izlerini sürüyor yazar insanın içine işleyen bir türkçeyle. kitaba adını veren öykünün son cümlesi, kitabın adıyla ilgili hoş br sürprizi de barındırıyor okuyucu için.
"Martin Eden", Jack London'ın kaleminden çıkmış eşsiz bir başyapıt. Hikaye, genç ve idealist bir denizcinin, kendi yeteneklerini keşfetme ve edebi dünyada bir yer edinme yolculuğunu anlatıyor. Martin'in hikayesi, başarıya giden yolda attığı her adımda yaşadığı zorluklarla dolu. London, karakterinin iç dünyasını öyle canlı bir şekilde tasvir ediyor ki, okuyucu Martin'in acılarını ve sevinçlerini en derininden hissediyor. Aynı zamanda, roman toplumsal sınıf farklarını, eğitim sistemini ve sanat dünyasının karmaşıklığını da ustalıkla ele alıyor. Martin'in tutkulu aşkı Ruth, onun için hem bir ilham kaynağı hem de bir engel oluşturuyor. Onun hayatı, aşkıyla edebi başarı arasında gidip gelirken, okuyucuya büyüleyici bir hikaye sunuyor.
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202390,7bin okunma
Polisiye okumayı çok seviyorum ama bence polisiye romanlarında bir sıkıntı var. Şimdi polisiye okurken hedef katili bulmak, olayı çözmek falan oluyor okuyucu için ama asla çözemiyoruz çünkü yazar hiç ipucu vermiyor aslında. Ne zaman polisiye okusam sonuna geldiğimde "eeee ama bunu ben nerden bileyim şimdi" diye sitem ediyorum. Ben sonu ile ilgili ipucu verilsin isterdim ben, hatta belki çözmek ve sonuna geldiğimde tahmin etmiş olmanın haklı gururunu yaşamak isterdim.
Kitaba gelirsek; bu seriyi ben seviyorum. İkinci kitabını okumuştum daha önce onu da sevmiştim. Sadece bazen olaylar ve insanlar karışıyor. Yazarın yazarken çok açık olmadığını düşünüyorum yer yer. Bu konuşan kimdi diye önceki sayfalara bakıyorum. Bir de cinsiyetler konusunda emin olamıyorum bütün isimler unisex isim gibi :D
Polisiye olduğu için çok fazla insan girip çıkıyor hikayeye. Eh buna da yapacak bir şey zaten yok. Bunlar dışında gayet keyif alarak okuduğum bir kitap oldu. Serinin 3.kitabını da alacağım
Meclisin emiri gülmese , mutripler ne yapsın
Gülümseyen bir gonca yoksa ,
Şeyda bülbülleri ne yapsın
Güzellerin heykeline nazar sahipleri gerek
Bakan hayranı yoksa dilber ziba ne yapsın
Karşılıklısız çıkmaz meydana yiğit savaşçı
Güçlü bir el sarılmayımca, kınındaki kılıç ne yapsın
Öğrencinin bilimde ,erdemde gözü yoksa
Bilgenin dağarcığındaki bilgiler ne yapsın
Xani ' nin şiirleri birer incidir , uyarıdır
Ama ülkede okuyucu yoksa şairler ne yapsın
“Yaşanmış gerçeklilik anlaşılmadan, yaşanan gerçeklilik anlaşılmaz” teziyle okuyucuyu 80'lere sürüklüyor. Tıpkı filimlerde olduğu gibi. 80 sonrası kurulmuş film seti çıkıyor karşınıza. Geçmişinizle yüzleşmeye, yol arkadaşınızın rolünü irdelemeye, toplumu sorgulamaya başlıyorsunuz. Ufuk Bektaş Karayaka, yazdıklarıyla başarıyor bunu.
Kitap
Einstein, bir konferans için yola çıktığında, gideceği adresle ilgilenmez, çevresindeki herhangi birinden öğrenir öğrenemez ise de bir çaba göstermezmiş. Bir konferans için yola çıkmış. Bir gün önce başlamış olan konferans için, konuşma yapacağı gün havalimanına inmiş.
Taksi durağında bekleyen taksiciye yanaşıp, üniversiteye gitmek istediğini
Bir yazarın dünyasına girebilmek, onun gördüklerini tam anlamıyla görebilmek hiçbir zaman mümkün değildir. Bu gerçek, bir insanın karşısındaki kişiyi tüm çıplaklığı ile göremeyeceği kadar ortadadır. Deneyimlerimiz gösteriyor ki, şu an düşündüğümüz veya hissettiğimiz bir duruma yıllar sonra aynı gözle bakmak mümkün olmayacaktır çünkü o durumu