Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Isırgan Otu
Günün birinde, ısırgan otlarını koparmaktan helak olmuş köylüleri gördüğünde, köklerinden koparılmış ve şimdiden kurumuş bu bitki yığınlarına bakarak "Ölmüşler. Aslında onlardan yararlanmayı bilmeniz iyi olurdu. Isırgan otu körpeyken yaprakları çok lezzetlidir; kartlaştığında keten ve kenevir gibi telcikleri ve lifleri oluşur. Isırgan otu doğrandığında kümes hayvanları, öğütüldüğünde büyükbaş hayvanlar için güzel bir yem olur. Samana katılan ısırganotu hayvanların tüylerini parlaklaştırır; tuzla karıştırıldığında muhteşem bir sarı boya oluşturur. Yılda iki kez biçilen mükemmel bir ottur. Peki ısırganotu ne ister? Bira toprak yeter, ne özen ne ekim ister. Sadece ot olgunlaştıkça tohumları döküldüğü için toplaması zordur. Hepsi bu. Isırganotu biraz çabayla yararlı hale gelecekken, ihmal edildiğinden zararlı bir ota dönüşüyor. O zaman onu kökünden koparıyorsunuz. Çoğu insan ısırganotuna benzer!" demiş, kısa bir sessizliğin ardından eklemişti: " Dostlarım, şunu aklınızda iyi tutun, kötü ot ya da kötü insan yoktur, sadece kötü çiftçiler vardır. "
Sayfa 198 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Yankılar: 12 Aralık 1975 tarihli birçok gazete Atsız'ın ölüm haberini veriyordu. Milliyet, Haber ve Cumhuriyet'te kısaca. "Gazeteci, yazar ve şair Nihal Atsız, dün akşam İstanbul'da hayata gözlerini yummuştur. 70 yaşında vefat eden Atsız, evli ve 2 çocuk babasıydı. Cenazesi yarın toprağa verilecektir." Ve arkadan
Reklam
neden bir Brahman olarak, neden bir çileci olarak ben’le savaşından sonuç alamadığını şimdi seziyordu Siddhartha. pek çok bilgi, pek çok kutsal dize, pek çok sungu kuralı, pek çok oruç, pek çok eylem ve çaba başarıya ulaşmasını önlemişti. kibirden hiçbir şey görememişti gözü, her zaman herkesten akıllı, herkesten gayretli biri, her zaman herkesten bir adım ileride, her zaman bilen, her zaman ruhani biri, her zaman bir rahip ya da bir bilge olmuştu. ben’i işte bu rahipliğin, bu kibrin, bu ruhaniliğin içine girip sinmiş, burada bir güzel yuvalanmış, burada palazlanıp büyümüş, oysa kendisi oruç tutarak, çile çekerek bu ben’i öldürdüğünü sanmıştı. şimdi bunu görüyor, hiçbir öğretmenin kendisini esenliğe kavuşturamayacağını söyleyen gizli sesin haklı olduğunu görüyordu. içindeki rahibin, içindeki samananın ölmesi için dünyaya açılması gerekmişti, zevk ve güç, kadın ve para peşinde koşarak kendini yitirmesi, bir tacir, bir kumarbaz, bir ayyaş ve açgözlü biri olması gerekmişti. derken bu zevkperest Siddhartha’nın, bu açgözlü Siddhartha’nın da ölebilmesi için daha sonra bu berbat yılları göğüslemesi, bu iğrençliğe, kof ve yitik bir yaşamın bu boşluk ve anlamsızlığına sonuna kadar, acı bir umarsızlığa gelip dayanıncaya kadar katlanması gerekmişti. ve zevkperest, açgözlü Siddhartha ölmüş, yeni bir Siddhartha uykudan uyanıp gözlerini açmıştı. bu Siddhartha da günün birinde yaşlanacak, o da günün birinde ölüp gidecekti, ölümlüydü Siddhartha, tüm nesneler ölümlüydü. ama bugün gençti henüz, bir çocuktu bu yeni Siddhartha ve yüreği sevinçle dolup taşıyordu.
(Açıklamalar ve Paylaşımlar)
Kitapta bu türün yaptığı şey, yani Halk'ın mağaralarını ele geçirmek için onları sistematik biçimde öldürüp yok etmesi, gerçekten de Homo sapiens'in karakterine uyuyor. Jack Landon dünyanın bu ilk soykırımını anlatırken Homo sapiens'in diğer insan türlerini yok ettiğini bilmiyordu çünkü bilim bu tür bilgileri çok sonra ortaya çıkaracaktı. Ama 1876 doğumlu Landon, ABD'de devletin 1860'lardan 1890'lara kadar sistematik olarak sürdürdüğü Kızılderililere yönelik zorla göç ettirme ve soykırım politikasına tanık olmuş olmalı. Tahminlere göre sadece bu dönemde on binlerce ile yüz binlerce arasında değişen Kızılderilinin yok edildiğini, bazı kabilelerin tümüyle ortadan kaldırıldığını, o mağrur, kendine güvenli, doğayla barışık insanların binlerce yıldır sürdürdükleri hayat tarzına hiç uymayan yerlerde azalmış, ezilmiş, onurları kırılmış halde yaşamaya mecbur bırakıldığını görmüş ve buna tepki duymuş olmalı. (Kolomb öncesinde bugünkü ABD topraklarında 7ila 20 milyon olduğu tahmin edilen Kızılderili sayısının 1890'larda 200 bine kadar indiği düşünülüyor. Günümüzde dört milyon civarında.) London'ın 1897'de altın bulmak için gittiği Kanada ve Alaska 'da oraların Kızılderilileriyle tanıştığını, onlardan nice hikayeler dinlediğini biliyoruz. Yazdığı en güzel mücadele ve kahramanlık öykülerinden bazıları, bu hikayelerden esinlenmiştir. İşte Adem'den Önce'de Jack London'ın tüm bu kişisel tarihinin izlerine rastlıyoruz.
Sayfa 145Kitabı okudu
Bir gün Don Kişot, hüzünlü kişiliğin bu ünlü şövalyesi, dünyanın gelmiş geçmiş şövalyelerinin en saf, en yüce gönüllü, en kalbi temiz olanı Don Kişot, sadık seyisi Sancho'yla serüven peşinde yolculuklara çıkarken birdenbire onu uzun süre düşündüren kuşku ve şaşkınlığın içine gömülüyor. Olay şu: Yaşamöykülerini şövalye romanları adı verilen ve
Sayfa 950 - 951, 952, 953, 954, 955 Yapı Kredi Yayınları
"Bir yandan çok güzel, diyorum, sanki dünya yepyeni bir yer gibi, hani derler ya, yeniden doğmuş gibi oldum, evvelden bildiğim hiçbir şey aynı gelmiyor. Bir yandan da çok yoruluyorum, içim yoruluyor, her şeye baştan başlamışım gibi, baştan öğreniyorum, her tarafta bir güzellik var ama işte onun da fazlası ağır geliyor, sokakta yürüyorsun, birinin yüzüne bakıyorsun, güzel geliyor, güzel de denmez ya ona işte, böyle heyecan veriyor sana, bu böyle olmuş, nasıl da olmuş, olmayabilecekken olup- benim gibi işte, orada yürüyorum ama yürümüyor olabilirdim, evde de olmayabilirdim, hiçbir yerde- ve güzel işte, orada olabiliyorum, havayı içime çekebiliyorum, mucize gibi bir şey, diyorum, böyle nefes almak nasıl bir mucize, halbuki her an kesilebilir, tık, bir anda şu sokak, şu günbatımı, hepsi kararıp gidebilir ama işte hâlâ var."
Sayfa 58 - ÖmürKitabı okudu
Reklam
Küçük prens biraz içi burkularak son baobab filizlerini de sökmüş topraktan. Bir daha geri dönmeyeceğini düşünüyormuş. Ama bütün o rutin işler ona o sabah çok dokunaklı gelmiş. Ve çiçeği son bir defa suladiktan sonra üzerine fanusunu kapatırken birden ağlayacak gibi olmuş. -Elveda, demiş çiçeğe. Ama çiçek cevap vermemiş. -Elveda, demiş tekrar. Çiçek öksürmüş. Ama soğuk algınlığı yüzünden değilmiş öksürmesi. -Tam bir aptal gibi davrandım, demiş sonunda çiçek. Özür dilerim. Mutlu olmaya çalış. Beklediği sitemi duymayınca şaşımuş küçük prens. Orada, elinde fanus, şaşkın bir halde kalakalmış. Bu sakin uysallığı anlayamamış. -Evet, seni seviyorum, demiş çiçek. Bunu hiç anlamamış olman benim suçum. Ama bunun önemi yok. Sen de benim kadar aptalca davrandın. Mutlu olmaya çalış ... Fanusu bırak. Onu istemiyorum artık. -Ama rüzgar ... -O kadar da soğuk almadım ... Gecenin serinliği bana iyi gelir. Ben bir çiçeğirn. -Peki hayvanlar ... -Eğer kelebeklerle tanışmak istiyorsam bir iki tırtıla katlanmam gerek. Kelebekler çok güzel görünüyor. Hem onlar olmasa kim beni ziyaret eder? Sen uzaklarda olacaksın. Büyük hayvanlardan da hiç korkmuyorum, benim de pençelerim var. Böyle demiş ve saf saf o dört dikenini göstermiş. Sonra da eklemiş: -Oyalanıp durma böyle, sinirime dokunuyor. Gitmeye karar verrnişsin. Git öyleyse..... Çünkü onu ağlarken görmesini istemiyormuş. Çok mağrur bir çiçekmiş zira ...
Sayfa 35
Bir Rüya Bir Prova 2
Herkes söylenecek ne çok şey buldu Ve söyleyeceğini ne güzel söyledi! Ya ben? Ben ne yaptım, peki? Konuşma sırası bana gelince, Ters çevrilmiş tespih böceği gibi, önce Kollarımın, bacaklarımın kalabalığında Güç bela dilimi arayıp buldum; Sonra da, "Ya! evet, evet, evet, dedim, Her şey tıpatıp sizin dediğiniz gibi, Her şey tıpatıp sizin bildiğiniz gibi, Siz aramasanız da, bayanlar, baylar, Siz aramasanız da, Gerçeği, Ona götüren yol, döne kıvrıla, Sizin ayaklarınızın altından geçiyor. Öyle değil mi ama, öyle değil mi? Bana gelince, ben yolun kıyısında, Bu kayanın altında ve ucunda bu kalemin, Öyle kıvrılmış, düşünüyorum, Düşünüyorum da, Yol öyle olmuş, böyle olmuş, Fark eder mi, diyorum, kendi kendime, Fark eder mi, sen duruyorsan Ve yol senin kıyından geçiyorsa!"
Yaratılış
Bir varmış, bir yokmuş, Tanrı'dan gayrı hiç kimse yokmuş, Ve Tanrı yalnızmış, Yer varmış, gök varmış, dağ, deniz, çöl, sahra, güneş, ay, yıldız, bulut, çiçek, bitki, hayvan... devler, periler... Ama Tanrı'yı tanıyacak, Tanrı'yı sevecek, Tanrı'yla konuşacak hiç kimse yokmuş... Tanrı'nın söyleyecek çok fazla sözü varmış,
Sayfa 65-68Kitabı okudu
TERZİLER GELDİLER Terziler geldiler. Kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere Bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle. Kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı. Sonra sonsuz çalgısı sevinçsizliğin. Çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de Duruma uymak kısaltıyordu
Terziler GeldilerKitabı okudu
Reklam
Bir kart aldım bu sabah, Geldiği yer Almanya, Gönderen Andy, Biz öyle deriz Ama asıl adı Andrea. Bir Türk'e gönül vermiş Andy Onunla etmiş evlilik yemini, Bizler gibi Türk olmuş,
Tek başına bir grup olmak böyle bir şey
"İnsan bütün hayatını, sonunda yalnız kalmak için yaşıyor sanırım." İnsan bütün hayatını gerçekten insan gibi yaşadığında yalnızlık kaçınılmaz oluyor. Bu çocukken de böyle değil miydi zaten ya sen kendini onlardan çekiyorsun ya da onlar seni dışlıyordu. Bir de "Sen değil biz kazandık." edasıyla yapıyorlardı bunu. Dışlamayı
"Bacaklarını aç benim için." Julia lavabonun üzerinde oturuyordu. Ellerini ha- reketsizce karnının üzerinde tutarak bacaklarını iyi- ce açtı. Clay, onun eteğini beline kadar sıvadı ve iç çamaşırının dışı boyunca burnunu gezdirerek onun kokusunu içine çekti; duyularını tamamen Julia'nın kontrol etmesine izin verdi. Julia derin bir
Sayfa 121
İlim ile Bilim arasındaki fark nedir? Atatürk'ün İlminin Manası Nedir?
Mustafa Kemal Atatürk'ün sahip olduğu ilmin ne anlama geldiğini Atatürk'ü dine yamama çabalarını boşa çıkarmak için açıklamak zorundayım. Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerini bilmek, öğretmek, öğrenmek aşamasını geçtik. Şimdi o sözlerin manasını öğrenerek yarım kalan devrimi tamamlama aşamasına geçiyoruz. İlim sahibi olmak
...Köyde romana benzeyen bir vaka cereyan ediyordu. Orada bir genç dul kadın evlenmek üzereydi. Nişanlısı Hasan adında Erzurum’dan gelmiş bir gençti. Çiftlikte çalışıyordu. Ben, bu dul kadını çok hayrete değer bir şahsiyet diye düşünüyordum. Anlaşıldığına göre, ev yakan, erkeklerin kalbini parçalayan bir kadındı. Bir yıl önce bir adamı
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.