Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Arthur Schopenhauer
"Başlangıcımız ve sonumuz arasında ne kadar mesafe var! İlki arzunun çılgınlığı ve şehvetin baştan çıkarıcılığı, diğeri, tüm organlarımızın harap oluşu ve çürüyen kadavraların berbat kokusu. Dahası, ikisi arasındaki iyi oluş yolu hep yokuş aşağı gidiyor:Kutsanmış,hayallerle dolu çocukluk, mutlu gençlik, hayatının baharındakilerin çileleri, kırılgan ve çoğu zaman acınası yaşlılık, son hastalığın işkencesi ve sonunda ölümün acısı. Var olmak yanlış bir adım gibi görünmüyor mu? "
Sayfa 88 - Doğu Batı YayınlarıKitabı okudu
"Hayat nedir?" diye sorulabilir. Bana göre hayat "zaman" de­ğil; çünkü o, kaçan, parmaklarımızın arasından kayıveren, tutul­mak istenince bir hayalet gibi yok oluveren bir varlık değil. Bana kalırsa hayat, "şimdiki zaman" olmalı, tam bir "hazır oluş" yani. Ama ben hayatın ardından öylesine koştum ki, sonunda kaybet­tim onu.
Reklam
Zahmete, oluş çabasına, çileye yaslanmayan bir arayış, sonuç itibariyle, iyileştirmeye çalıştığı boşluğu büyütmekten öte bir anlam taşımıyor.
Her oluş ilahi kaderle…
“O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am, 59)
Sayfa 50
Bindörtyüz şu kadar sene evveldi; Mekke'ye Yemen'den bir düşman geldi. Çil yavrularından çokluk ordular, Kâbeyi yıkmaya geliyordular. Önlerinde bir fil vardı, kocaman... Ot bitmez çöllerde bir sel ki, yaman. Kureyş, yeryüzünde en soylu oymak, İbrahim Peygamber neslinden yumak, Dağlara çekildi hâli görünce. Ev, Allah'ın Evi, bütün düşünce... Dediler: Kâbeye sahibi kefil! Birden birşey oldu, yere çöktü fil. Ebabil kuşları... Gök benek benek... Olur... Elverir ki, Allah ol desin: Küçük serçe koca kartalı yesin! Derya derya ahenk, dalgalarında, Minicik birer taş, gagalarında, Düşmanın üstüne kuşlar üşüştü. Her taş bir askerin başına düştü. Ölen, kaçan, çığlık, nâra, kıyamet! Keremli Mekke'de, derken selâmet... Fil tarihi, işte oluş, sene bir! Bindörtyüz şu kadar evvel, gene bir!
bir gün, "benim için şiir yazdın mı hiç" demiştin. göstermiştim, "şu heves sensin, şu incinmiş gurur sen, şu utangaç aşk, şu posta caddesi'ndeki daktilo sesi, çocukların okul dönüşü sevinci sen." kuşkuyla bakmıştın yüzüme. kirpiklerim içime dökülüvermişti. susarak büyümüş iki çocuktuk biz, kendisini sevmeyi bilmeyen. yanımızda birisi olmadan sevincimizden utanırdık. kaç hayat evimizde bizden çok soluk aldı. sonra harfler girdi yoksulluğumuza. sonra dünyanın bütün maz­ lumları. elimde başkalarının rüyası, bir var oluş acısıydım önünde. yazmaya, okumaya ayırdığım zamanlar senin de za­ manlarındı. "tenha gezen evliyam" dedim. "ben gittim harf harf dağıldım / sen tamamladın cümlemi."
Sayfa 24 - ipi kopmuş boncuk
Reklam
“ Eğer şu an seni memnun eden hiçbir şey yoksa, bunun sebebi Oluş durumundur. Oluş seviyen aynı kaldığı sürece istediğin hiçbir şeye sahip olamayacaksın. Yeni bir anlayışa, yeni bir anlama, yeni bir hayata sahip olmak ve böylelikle daha üstün bir düzenin olaylarını kendine çekmek istiyorsan kendini değiştirmelisin. Kendini değiştirmek ilk önce kendinden kurtulmaktır. Daha üstün bir seviyede doğabilmek için, daha aşağı bir seviyede ölmen gerek. “
Geç vakti aşkımın bile değil gözlerimden köpüren altın tozu. Kış vakti tin sızımın bile değil burnumdan dağılan sır uykusu. Gün vakti sevgimin bile değil ağzımdan şenlenen lav kuyusu. Dar vakti yaşamımın bile değil ellerimden uzayan kar büyüsü. Hız vakti oluş'umun bile değil yüreğimden savrulan kır utkusu. Uçtum melek gölge çiftliğinden ya, Artık yükselemez ay, dönmüyorum çünkü en uzun sürenden.
Sayfa 74 - Everest Yayınları
Hiçbir şey değişmeyecekse niye yaşanmıştı bunca altüst oluş ?
Sayfa 190 - İnkılâp KitabeviKitabı okuyor
onun herşeyinde ve tüm eylemlerinde mutlak yok oluş için derin bir özlem vardır.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.