Stefan Zweig - Mürebbiye 4 kısa öyküden oluşan 83 sayfalık bir kitap. Ben severek okudum çünkü Zweig'in tarzını seviyorum. Olayları ve karekterlerin duygu durumlarını yorumlayışı artık tanıdık geliyor. Hatta olaylardan çok karekter çözümlemelerine ve ruhsal betimlemelere ağırlık vermesi Onun ne kadar yoğun bir duygu dünyası olduğunu kanıtlıyor bence. E tabi bide kafayi psikolojiye takmış olmasi var. Kapağı yırtılmış bir Zweig hikayesi okusam onu mutlaka tanırım artık. Ben severek okudum ama derin karekter analizi ve ruhsal betimleme sevmeyenler okumasın sıkılırlar... Ben aşık olmanın güzel bir şey olduğunu düşünmüştüm hep.
Artık her şeyi biliyorlar. Kendilerine yalan söylendiğini, bütün insanların kötü olduğunu ve alçaklık edebileceğini biliyorlar. Ana babalarını da sevmiyorlar artık, onlara inanmıyorlar. Kimseye güvenmemeleri gerektiğinin farkındalar, şu korkunç yaşamın tüm yükünü çelimsiz omuzlarında hissediyorlar. Çocukluklarının o neşeli rahatlığından bir uçuruma düşercesine çıkıverdiler. Suskunlukları, nüfuz edilemeyen o mutlak suskunlukları, bağırmadan, ağlamadan çektikleri sinsi acı onları herkese karşı yabancı ve tehlikeli bir hale getiriyor. Kimse yanlarına yaklaşamıyor, ruhlarına ulaşan geçit belki de uzun yıllar boyu kapalı kalacak.
Bana inanın ki, bu yaşlardaki genç kızlar okudukları şiirlerin iyi mi kötü mü, sahici mi yoksa uyduruk mu olduğunun hiç önemi yoktur. Dizeler onlar için susuzluklarını dindiren kadehlerdir, içindeki şaraba dikkat etmezler, çünkü daha içmeden sarhoşturlar.
Saf altından böylesi bir çamur elde etmek nasıl bir şeydir!