Hiçbir şeye sahip olunamazken, kendilerine bir avuç solukta bile hak gören zenginler ve bankalar, gözlerini yoksul bir halka ve onların topraklarına dikiyorlar. Ve böylece zorunlu bir göç başlıyor. Halk yolda hiç düşünmedikleri şeyleri düşünüyor, bankaların neden tanrısallaştığını sorguluyor. Ekmeğin bu denli çok olup da neden bir lokma ekmeğe muhtaç kaldıklarını sorguluyorlar. Onlar açlıkla kıvranırken midenizde bir yerde bunu duyuyorsunuz. Onlar ayakları patlayana dek yürürken, elleri belleri çalışmaktan bükülürken acıyı duyumsuyorsunuz.
Ancak en kötüsü bir yerlerde bu kadar çaresiz, bu kadar ezilen, bu kadar hor görülen, yok sayılanların olduğunu bilmek. Hayvan gibi muammele gören insanların, yaşamaya çalıştıklarını düşündükçe beyniniz kor alevle yanıyor.
Zenginler ve bankalar işte böyle yoksullardan, acı çekenlerden onların oluşturdukları topluluktan ölesiye korkuyor. Zira nerede bir acı varsa oradan aynı sesle haykıranlar olacağını biliyorlar. Devrim işte böyle toprağa yakın insanlarca filizleniyor. Okurken bunların hepsini anlıyor ve içinizde hissediyorsunuz. Okumak için çok geç kaldığım bir yandan da tam da vaktinde okuyabildiğim GAZAP ÜZÜMLERI 'nin bende uyandırdığı düşünce ve hisler böyle...
Kalbi olan benim gördüğümü görecek, aynı hisleri yüreğinin en derininde duyacaktır.
Not; okumak için hazır hissetmiyorsanız, kitabın sizi çağıracağı günü bekleyin. Geç değil tam vaktinde okuyacaksınız, merak etmeyin.