"sevgili pat,
bir tahta yontuyordum, üstüne geldin, "neden bana da yapmıyorsun?" dedin.
ne istediğini sordum sana, "bir kutu," dedin sen.
"ne kutusu?"
"içine bir şeyler koymak için."
"ne gibi bir şeyler?"
"neyin varsa," dedin sen.
işte istediğin kutu. neyim varsa, hemen hepsi içinde, ama yine de dolmadı. acı ve heyecan var içinde, iyi ve kötü duygular, karanlık ve aydınlık düşünceler... umut etmenin tadı ve umutsuzluk... yaratmanın o anlatılmaz sevinci var.
hepsinin üstünde de sana olan minnettarlığım ve sevgim var.
ama kutu yine de dolmadı..."
şeklinde, steinbeck' in yakın arkadaşı Pascal Covici'ye şükranlarını sunduğu bir girişle başlıyor roman.
Belki de bu önsöz-bu giriş tüm kitabı özetliyor diyebilirim. Kitap "insan"ı bulmak adına tüm zıtlıklarıyla, zengin karakter kataloğuyla, İncil'den yola çıkarak sorguluyor, araştırıyor.
Konusu kutsal kitaplarda da geçen uzun zaman önceye ait bir efsaneden oluşsa da insanın var olduğu sürece eskimeyeceği bir güncelliğe sahip. Kardeş kıskançlığı, para kazanma hırsı, bastırılmış duygular gibi alt temaları da barındıran güzel bir kitap.
Steinbeck'in "Gazap Üzümleri"nden sonra en iyi sayılabilecek romanı diyebilirim. (677 sayfalık) uzun soluklu bir kitap olmasına rağmen bir o kadar daha anlatsa okurdum sanki.