_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun.
_İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir.
_Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur.
_İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz.
_Yanlış anlayanlar tarafından
_İnsan nasıl canını kurtarmak için kaçarsa bir ayıdan, ben de öyle kaçıyorum karım olduğunu iddia eden o karıdan. Ben artık kendimin değilim. Ben bir eşeğim. Bir kadının kocasıyım. Üstümde hak iddia eden kadına aitim. Siz nasıl atınız üstünde hak iddia ediyorsanız o da benim üstümde öyle. Bir hayvana sahip çıkar gibi istiyor beni. Hani beni bir
_Sık ve çok gülmek, zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmak, dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek, güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki en iyiyi bulabilmek, sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı
Alemdeki mânayı
Öz görmez Veysel görür
Bitmeyen bir rüyayı
Göz görmez Veysel görür.
Odur gerektiği an
Bizden önce uyanan
Yollar boyu uzanan
İz görmez, Veysel görür.
En ileri fikirli
En güzel en şiirli
Söylenen binbir türlü
Saz bilmez, Veysel bilir.
Şairim! derdine yan
Bak her şey ayan beyan
Şu karşımda ağlayan
Saz görmez, Veysel görür.
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
bir sır daha var, çözdüklerimizden başka!
bir ışık daha var, bu ışıklardan başka.
hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye:
bir şey daha var bütün yaptıklarından başka
niceleri geldi , neler istediler,
sonunda dunyayi bırakip gittiler.
sen hic gitmeyecek gibisin, degil mi?
o gidenler de hep senin gibiydiler..
geçmis günü beyhude yere yâd etme,
bir
Osman Yüksel Serdengeçti
Serdengeçti dergisinin sahibi ve yazı işleri müdürü olan Osman Zeki Yüksel (1917-1983), Akseki'de doğar. Babası Müftü Salim Efendi'dir. DTCF Felsefe Bölümü son sınıfında iken 3 Mayıs 1944'teki protesto yürüyüşüne katıldığı için tutuklanır; üç buçuk ay sonra serbest bırakılır. Fakülteden kaydı silinir.
- 4 -
"Âlemdeki mânâyı
Öz görmez, Veysel görür
Bitmeyen bir rüyâyı
Göz görmez, Veysel görür
...
Şairim! Derdine yan
Bak! Her şey ayan beyan
Şu karşında ağlayan
Saz görmez, Veysel görür..."
Benim kendi aşkımdır vermeyen uyku durak,
İşte öz sevgim, dirlik düzenliğimi bozar
Senin uğruna bana hep nöbet tutturarak.
Ben bekçinim, sen başka yerlerde uyanıksın:
Benden uzaksın, sana başkaları çok yakın..
اللهم صلي على سيدنا محمد و على ال محمد
Sofra… Etrafında Allah Rasullerinin dizildiği sofra… Ve bu sofrada başköşe…Sen!
İnsanın hakikati… Sır…Kâinatın en çetin sırrı… Bir de misilsiz insan ki, onun hakikatinde, mahlûk, artık, son haddine ulaşır. Onun hakikatinde, mahluk tükenir, fakat Allah başlamaz. O da sen!
Yaradan…Ve O’nun en güzel
İçimize bir şey dolmuştu. Gıdalı bir şey. Bir şey eklendi bize. Yaşamakla bir bağ kuruldu. Ve o sese bir tapınış başladı. Esasen tapınmayla birlikte hayat da başladı. Ben bir şairim ve düz yazıyı iyi kıvıramıyorum. Bunu yazmayı mutlaka diledim. Çünkü ömrüm boyunca sanatın işlevinin ne olduğunun somutlandığını görmemiştim. İlk kez insan yaşamasına maddi olmadığı sanılan bir unsurun böylesine müdahale ettiğini ve onu değiştirdiğini gördüm. Öyle ki biçim ve öz ilişkileri değil yaşamaya bir yanıt oluşu (sanatın) ilgimi çekti.
"Sen gitmedin adam. Sen hep bana geldin. Gidenlerle dolu şu ömrümde, sen gelmelerin simgesiydin. Seni seviyorum adam. En doğru şiirim bu benim. En düz ve en öz kelimelerim bu. Seni seviyorum ve ömrüm yettiğince, ahiretimin kabul gördüğünce sevmeye devam edeceğim..."
Uyku mahmurluğuyla, sıcacık gözyaşlarının aktığı yanağı öptü genç adam.
"Ben bir tek sana geldim kadın. Bir tek seni gördüm ve bir tek sana teslim oldum. Seni seviyorum kadın, ömrüm yettiğince, ahiretimin kabul gördüğünce sevmeye devam edeceğim..."
Cumhuriyet öncesi döneminin inanç, öfke ve duygu dolu şairi Tevfik Fikret bir şiirinde «Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim» diye seslenir. Şiiri önce özgün biçimi ile okuyalım:
— Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr ü bal Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim. İnhina tavk-ı esaretten girândır boynuma; Fikri hür, irfanı hür,
19 yaşındaydım. Heyecanlı bir genç. Şiirde yeni bir dönem başlamıştı. Ölçüsü olmayan vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştı. Hece ölçüsü de bitmişti. Serbest şiir yazılıyordu. O dönemin bu serbest şairleri, eski dönemleri kötülüyordu.
Tabi isterdim ki öz edebiyatımız olan divan edebiyatı ile yazılabilsin şiirler. Ama tek başıma ben