Dün arkadaşımla konuşurken "Mustafa Kutlu bana çok basit geliyor, okuyamıyorum." diye bir cümle kurdu. Durup düşününce Kutlu kitaplarındaki sevdiğim noktanın bu olduğunu fark ettim. Basitlik değil de sadelik. İnsan hayatının bu kadar karmaşık, bu kadar anlamsız olduğu bir noktada; görmemiz, bilmemiz gerekeni, yokmuş gibi davranıp hayatımıza devam etmeye çalıştığımız yerleri bulup, bunları insanın içine işliyor. Hem de oldukça samimi ve sade bir şekilde. Bize de sadece okuyup anlayabilmek kalıyor. Bunu ne kadar başarabiliyoruz muamma.
Rüzgarlı Pazar çoğu kez görmezden gelsek de aynı havayı soluduğumuz, solumaya devam edeceğimiz, yüreği pek çok kişiden zengin insanlarla dolu. Görmeyen iki gözün parmak uçlarındaki sevdası ile... Bu kadar dert sahibi olmalarına rağmen Allah'tan ümidi hiç kesmeyen insanların samimi ortamında buluyorsunuz kendinizi. Şu umudun yarısı da bende kalsın deyip, kalbinize yerleştiriyorsunuz.
Gün içinde Rüzgarlı Pazar'daki gibi yoksullukla mücadele eden, var olmak için, "Ben de seninle aynı dünyayı yaşıyorum" demek için çabalayan insanlarla karşılaşıyoruz. Bunların ne kadarını var kabul ediyoruz, ne kadarına içten bir şekilde dokunabiliyoruz Allah bilir. Okuyun efendim. Belki bir tezgâh alışverişi yaparken, küçük bir tebessüm hediye etmek istersiniz.
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...
Vadideki Zambak, Honoré de Balzac’ın en güzel kitaplarından biridir. Bir kesim Balzac'ın en iyi eseri olduğunu bile savunuyor. (Kanımca en iyi eseri diyebilirim de) Kocasıyla mutlu olmayan Henriette’le, kendisinden çok daha genç olan Felix’in imkânsız aşkını anlatan kitap, Balzac'ın yaşamını tanımak ve anlamak için de oldukça önemli. Felix'in
"Pazartesiyi yaratacağım."
"Pazartesi de ne?" diye sordu Aziz Pierre
"Oldukça kötü bir pazar."
"Ne renk peki?"
"Gri."
"Ya süresi?"
"Uzun, çok uzun. Aç susuz geçirilen bir gün kadar uzun. O gün dört çarpı sekiz olacak."
"Dört sekiz otuz iki eder. Hesap tutmuyor."
"Pazartesi otuziki saat olacak. Patron benim. Ben ne istersem o olur."
"Çok katısınız."
"Endişelenmeyin, çaresini bulmakta gecikmeyecekler."
"Ne yapacaklarını düşünüyorsunuz?"
"Hastalık izinleri, mazeret izinleri.."
Jung, bu eserinde UFO fenomenini psikaliz açısından incelemektedir. Eserde UFO'lara ve uzaylılara dair; görsel, rüya, sanatsal yansıtma ve kişisel yaklaşımlar açısından bakılmıştır. Jung'un ayrıca 40 yıllık klinik deneyiminden, hasta analizlerinden de örnekler verdiğini de belirtmeliyim.
Kısaca: UFO fenomenine dair bir görüntü gördüğünü iddia