Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ben O Değilim
sevgili deli kardeşlerim! maalesef, ben o değilim. ama umudunuzu kaybetmeyin. çünkü bi' gün o gelecek, sefil ruhlarımızın karanlığına bir güneş gibi doğacak. evet gelecek! belki karlı bir gecenin ortasında, ya da serin bir ilkbahar sabahının ilk ışıklarında o gelecek! önce inkar edecekler, onu yalnızca gerçek aşıklar tanıyacak. binlerce, on binlerce aşık onun gelişiyle yeniden, bir kez daha aşka düşecek. geceleri evine ekmek götürmek için yol kenarında bekleyen hayat kadınlarını o kurtaracak. ganyan bayilerinde bir umuda, bir hayale aldanmış umutsuzlara o umut olacak! her gün aynı ruhsuz hayatı yaşayan insanlara bir tane hayatları olduğunu o hatırlatacak! işte o, bize yeniden aşkı öğretecek! aşkı bize yeniden öğretecek! işte o gün, gecekondu mahallelerinin çamurlu sokaklarında misket oynayan çocuklar kafalarını kaldırıp gökyüzüne baktığında bambaşka bir aydınlık görecekler! akıllılar, akıllılar... işte o gün akıllılar delirecek! gerçek deliler itibar görecek! haklıyla haksız o gelince anlaşılacak! bekleyin, onun gelişini bekleyin! işte o gün siz ve ben yeniden buluşacağız. işte o zaman, siz beni takip edin. hayır, ben o değilim. hayır, ben o değilim. ama sizi o'na ancak ben götürebilirim.
Özgürlüksüz hayat ruhsuz beden gibidir.
Reklam
Eğer çocuklarınız gerektiği şekilde eğitim almazlarsa, hayata bir hiç olarak atılırlarsa, yasalar ve bütün sosyal haklar var olmasına rağmen toplumsal hayat yine de sönük ve ruhsuz olacaktır. Bu nesilden gelen memurlar bencil ve uyuşuk, devlet adamları ise politik madrabaz olurlar.
Şu insanoğlu ne kadar akılsız, ne kadar aptal ve ruhsuz olmalıydı ki, asırlar boyu ölümsüzlüğün peşinden koşmuş, yüzlerce insan servetini, hayatını, aklını, herşeyini bu uğurda harcamıştı. Oysa bir zaman geliyor, hayat, gelecek zamanın içinde manasız ve sıkıcı bir seyahat oluyor, yorulmuş kalpler ve vücutlar birer körebe gibi ölümün peşinden koşuyor, ama haylaz ve kötü bir çocuk olan ölüm, en olmayacak yerlere saklanıp bir türlü ele geçmiyordu. Ölümün bilinmeyişi ve yaklaştıkça yaşlı kalbine verdiği heyecan, sabırsız­lıkla beklediği bir haz haline geliyor, yaşıyor olmanın sevincinin yerini, bu ümitsiz ve kırgın gün o körebeyi sobeleye­cek olmanın, mükemmel olduğunu düşündüğü hazzı alıyordu.
Allah'ın razı olacağı hayat, der Kur'an, ne şekilciliğe, ne de ruhsuz ibadetlere dayanan hayattır. Kur'an "iyi Müslüman"ın tarifini yaparken, "iyi Müslüman", kuru ve ruhsuz ayin ve zikirler yapandır demez, aksine Allah'a olan sevgisinden dolayı sevdiği şeyi başkasına veren kimsedir der: "Gerçekte erdemlilik, yüzünü doğuya veya batıya çevirmeniz değildir!" (Bakara, 2/177).
Bütün o hayat baştan başa bir yalandı.
Oh! Bilseniz, sizi sevmekle neler kazanıyorum: Hayatımı, kendimi, varlığımı, işte siz bana bunları kazandırıyorsunuz. Sizi sevmeden önce hissiz, ruhsuz bir şeydim; bütün o koştuklarım, o uğraştıklarım yapılmak için yapılmış şeyler, boş geçirilmek istenilmeyen bir gençliği doldurmuş olmak için icat olunan yalanlardı.
Sayfa 193Kitabı okudu
Reklam
Etkili olamıyorsun,her şey ruhsuz kalıyor,kendini üzme!Bataklığa düşen bir taş halkalar oluşturmaz. -Goethe
Kitap da geçen bu yazıyı buraya mutlaka bırakmalıyım. Lütfen Okuyun.
“Herkes hayattan bir şey almak ister ama ona bir şey ver­mek istemez. Çoğu kimse hayata menfaatçi, zorba ve asalak olarak atılır. Hayatın anlamını bu asalaklıkta ararlar. Böyle bir hayat anlayışı uzun yıllar boyunca acı içinde ço­cuklara aşılanır. Kimler aşılar? Anne-baba!.. Bu telkinlerle yetişen çocuklar, büyüdüklerinde zorba, aç gözlü, şehvet düşkünü, tembel ve vurdumduymaz olurlar. En sonunda artık hiç kimseye ve hiçbir şeye sevgi ve bağ­lılık duymayan duyarsız gençler olur çıkarlar. Bu tiplerde ül­keye, millete karşı sevgi, yüksek düşüncelere ciddi uğraşlara saygı uyanmaz. Anne ve babalarını da içtenlikle sevmezler. Ne ekerseniz, onu biçersiniz.! Ne pişirirseniz, onu yersi­niz! Eğer gençliğin ruhunu tarım yapılmayan bir tarla gibi kendi hâline bırakırsanız, orada ısırgan otları ve dikenler ye­tişir. Anne-babaların, çocuklarının beyinlerini ve kalplerini işle­meden kendi hâline bırakmaları, akla ve vicdana uygun değil­dir. Hatta böyle bir ihmal, ahlâksızlıktır, cinayettir. Çünkü çocukların iyi terbiye görüp görmemesi meselesi, yalnız anne-babayı ilgilendiren bir mesele olmayıp, aynı zamanda top­lumu ve devleti de ciddi bir şekilde ilgilendiren hayatî bir me­seledir. İstediğiniz kadar mükemmel anayasalar yapın. Özgürlük­ler alanında da halka dilediğiniz kadar haklar tanıyınız. Sos­yalizmin veya liberalizmin sihirli gücüne dilediğiniz kadar inanın. Eğer çocuklarınız gerektiği şekilde eğitim almazlarsa hayata bir hiç olarak atılırlarsa, yasalar ve bütün sosyal hak­lar var olmasına rağmen toplumsal hayat yine de sönük ve ruhsuz olacaktır.”
Hayat YayınlarıKitabı okudu
Ruhsuz bir et parçası sanki, kahretsin! Hayat çok sıkıcı, kardeşim...
Sayfa 401 - Can 6. Basım Haziran 2021, İstanbulKitabı okudu
Anne-babaların, çocuklarının beyinlerini ve kalplerini işlemeden kendi hâline bırakmaları, akla ve vicdana uygun değildir. Hatta böyle bir ihmal, ahlâksızlıktır, cinayettir. Çünkü çocukların iyi terbiye görüp görmemesi meselesi, yalnız annebabayı ilgilendiren bir mesele olmayıp, aynı zamanda toplumu ve devleti de ciddi bir şekilde ilgilendiren hayatî bir meseledir. İstediğiniz kadar mükemmel anayasalar yapın. Özgürlükler alanında da halka dilediğiniz kadar haklar tanıyınız. Sosyalizmin veya liberalizmin sihirli gücüne dilediğiniz kadar inanın. Eğer çocuklarınız gerektiği şekilde eğitim almazlarsa hayata bir hiç olarak atılırlarsa, yasalar ve bütün sosyal haklar var olmasına rağmen toplumsal hayat yine de sönük ve ruhsuz olacaktır..
Reklam
Yavaşça Kayboloyuruz
Ailece doğa belgeselleri izliyoruz bugünlerde. Doğaya pek fazla çıkma imkânımız olmayınca en azından çocuklarımız görsün, bilgi sahibi olsun, diyorum. Köy hayatı, bahçeler, şelaleler, küçükbaş hayvanlar, yumurta, süt, yoğurt, peynir, dalından koparılan doğal sebze ve meyveler, sonbaharın rengârenk ağaçları ve yollara serpilen yapraklar, kar, kış,
Çıra Yayınları / Mehmet KazarKitabı okudu
Hayatımızda istediğimiz şeyleri yaratmanın sırrı, tüm varlığımızla hissederek imgeleme yapmakta yatıyor. Yaratıcı imgelemeyi yaparken kendimizi gerçekten iyi hissetmenin önemi çok büyük. Ruhsuz imgeleme hiçbir sonuç vermez. Çünkü manyetik çekim alanı yaratacak enerjisi yoktur. Hayat yaratıcı bir workshoptur.
Ütopyalar, düşler için de önce hayat lazım. O nasıl bir edebiyattır ki, içinde hayat yok, ruhsuz, kansız? Edebiyat nedir? Eger edebiyat hayat ve aydınlığın türküsünü okumayacaksa edebiyatın anlamı kalır mı? Eger edebiyat hayatı anlatmayacaksa anlamı var mı edebiyatın? Bana göre edebiyatın görevi, quand même'dir."
Sayfa 144 - İthaki
Nasıl bir hayat düşlemiştin de... bahçeli küçük evleri, mütevazı apartmanları, geniş ve rahat zamanları terk etmiş; içinde nefes alamadığın yüksek apartmanlara, ağaçsız sokaklara, ruhsuz mahallelere yerleşmiştin?
Sayfa 49
1.179 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.