"Türkiye'de sanki bir maç oynanıyor. Bu maçta sahada siyasal partiler ve siyaset adamları var. Toplumun büyük kesimi ise tribünlerde seyirci durumundadır. Sahada oynanan kavgalı dövüşlü, tatsız tuzsuz, sıkıcı ve sabır taşırıcı bir maçtır. Bu maçı izlemekten usananlar, artık, zaman zaman kendi takımlarına dahi kızar olmuşlardır. İşçiler de genellikle tribünlerdeki seyirciler arasında yer alıyorlar. Orada tutulmalarına özellikle çalışılıyor.
Ortada bir yanlışlık var. Nerede bu yanlışlık?
Yanlışlık sahada aranıyor, takımlarda aranıyor, kaptanlarda aranıyor, kurallarda aranıyor. Tabii, kendine göre hepsinin, hepimizin kusurları var.
Ama bence asıl yanlışlık, demokratik siyasal mücadelenin bir tür seyirlik maç sanılmasıdır. Öyle bir maç ki, seyirciler ayrı, tribünlerde pasif durumda, sahada oynayan takımlar ayrı... Oysa demokrasi ancak bu tür ayrımlar ortadan kalktığı oranda gerçeklik kazanır... Toplum tribünde seyirci, partiler de sahada oyuncu durumunda olursa, yalnızca partilerle politikacılar soyunup sahaya çıkar, halk da tribünlerde seyirci gibi kalırsa, demokrasi gerçeklik kazanmaz. Demokrasinin böyle sanıldığı, böyle uygulandığı bir ülkede siyaset giderek çirkin ve anlamsız bir oyuna dönüşür. Tıpkı Türkiye' de olduğu gibi... Sonuç vermeyen kavgalı gürültülü bir çekiş- meye dönüşür, toplumun sabrını tüketen bir kavgaya dönüşür. Yine tipkı bizde olduğu gibi... Sonunda korkarım ki, biri çıkar, düdüğü çalar, 'oyun bitti, herkes evine' der ve bir anlamsız oyuna dönüşen demokrasi de böylece sona erer..."