"Yorgunuz.
Durup dururken de
Yaşayıp yaşarken de yorulduk.
Hiç kimse hiçbir şey dinlendiremez bizi.
Ölene dek yorulduk." (s. 307)
Farklı, kendine özgü üslubuyla şiir dünyasına ayrı bir tat katıyor
Süreyya Berfe Eserin kendi tabiriyle: "Geceyle yorulmuş, günle doğrulmuş şiirler." Hepimiz geceyle yorulanlar değil miyiz? Çok azımız
Bencilliklerden, öfkelerden, kıskançlıklardan, tutkulardan oluşan aşkın yarattığı kasırganın içinden geçerken çevremizi sarıp, bizi ırgalayan o kabarmış dalgaların arasına düşüp kaybolma korkusuyla herkes bir yere, bir şeye tutunma ihtiyacı duyuyor; tutunabileceğimiz iki direk var, biri kendimiz, biri sevdiğimiz.
Kaçımız, endişelerle, korkularla, kuşkularla, kıskançlıklarla, mutluluk hayalleri ve mutsuzluk ihtimalleriyle çalkalanırken kendimize, kaçımız sevdiğimize tutunuruz. Sanırım çok azımız sevdiğimize, çoğumuz ise kendimize sarılırız.
Kaçımız ,endişelerle, korkularla, kuşkularla ,kıskançlıklarla, mutluluk hayalleri ve mutsuzluk ihtimalleri ile çalkalanırken kendimize, kaçımız sevdiğimize tutunuruz. Sanırım çok azımız sevdiğimize ,çoğumuz ise kendimize sarılırız .
Niye kendimizi sarıldığımızın cevabını az çok biliyoruz. Aşktan ne kadar çok söz edersek edelim, aynı ölüm gibi , aşk da hiçbirimiz hazır olamıyoruz, onunla karşılaştığımızda ilk büyük titreyiş ve coşkuyla birlikte tedirginliği, şaşkınlığı, zaman zaman dehşeti, acıyı, endişeyi, incinmeyi, bir başkasına kendisinden çok sevmeyi şiddetle yadırgayıp ayaklanan gururu da hissediyoruz , o depremde en iyi tanıdığımız , en güvendiğimiz ve kaybetmekten en çok korktuğumuza, kendimize sarılıyoruz.
Bugünkü kitap yolculuğumuz Erich Fromm’un Sevme Sanatı’na.
“Bu kitabı okuyarak sevme sanatına ilişkin hazır bilgiler edinmek isteyenler düş kırıklığına uğrayacaklardır.” önsözüne böyle başlar Fromm.
Sevmek bir sanat mıdır? Sorunun cevabını Erich Fromm çoktan vermiş. Evet, sevmek yaşamak gibi bir sanattır.
Fromm’a göre sevginin önemsiz olduğunu
Amaaan Tanrım çocuk hikayesi mi okudum yoksa bir yetişkini çarparak düşündüren bir eser mi okudum bilmiyorum.. Hönkk diye kaldım kendimi ve belirsizliklerimi sorguladım okurken.
Konuyu anlatmıyorum tabiki. Bilinmeyen adayı bulmaya çalışan bir adamın hikayesi.. Yani ben yazdım sen sen kendine göre tercüme et, alt yazı kat diyor yazar..
Acaba benim de bilinmeyen adalarım var mı? Neler? Kendimi bütünüyle bildim sanıp; ya çok önemli kısımlarımı hala bilmiyorsam?
Hepimiz için öyle değil mi? Belirsizlik her zaman ürkütücüdür. Bilinenimiz ne kadar ortalama, vasat bile olsa; o alıştığımızdır riske atmak istemeyiz onu. Peki ya göreceklerimiz ; evet belki başta korkutucu ama ya daha iyi olursa..
Sanırım çoğumuz hayat boyu bilineninde kalıyoruz. Çok azımız bilinmeyene keşfe çıkıyoruz.
Yazardan bir alıntı ile bitirelim: ''Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin''