Kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök, ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
Atsız'ın ideolojisi, siyasi kimliği sebebi ile bu edebi eseri okumayanlar ne kadarsa, pratikte okumayı başardığı halde aklındakileri yenemeyip tarafsız yorumlayamayanlar da o kadar çok... Ruh Adam başka biri tarafından yazılmış olsaydı yere göğe koyamayacak bir çok insan tarafından göz ardı edilmiştir bana kalırsa. Bu tespiti kabul edecek, öz eleştiri yapacak bir güruh var mıdır bilmem ama söylemeden geçemedim...
Baştan sona hiç kopmayan, teklemeyen, insanı bir duygu eşiğine getirip sonra da oradan inmesine izin vermeyen bir roman okudum ben. Tarih, psikoloji, idealler, aşk, kendinden feragat edişler, irade savaşları öyle güzel işlenmiş ki tadı damağımda kaldı resmen. Nesilden nesile geçen ruh göçünün mazisi iki bin yıl olan bu eserde yer yer Atsız şiirleri süslemiş sayfaları. Yazarın Selim Pusat'ın iç dünyasındaki çelişkileri önümüze seriş şeklini sevdim özellikle. Sonuçta hangimizin ikilemleri, puslu yanları, anlamı kayıp kederleri yok ki zaten. Olmaması için de ruhsuz olmak lazım herhalde. Ve bu anlamda Ruh Adam da ruhsuz değil kesinlikle...
''Kuruntu ne demek? Sükun yani barış ne demek? Alemi savaşla yaratan sen değil misin? Savaşı yaratılış kanunu yapan sen değil misin? Güzel kızları yaratan sen değil misin? Sevmek için bize gönül veren sen değil misin? Hem o güzeli yarat. Hem onu bana sevdir. Sonra da ruhumu milyonlarca yıl azap cehenneminde yak. Bunu bir Tanrı değil; ancak Tanrı kudretinde bir çocuk yapabilir!'' ( S. 260 )