Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gördüklerimi ve duyduklarımı derinlemesine düşünebilmek için bin yıl yalnız kalmak istiyordum - ve unutmak için. Dünyanın insan yapımı olmayan bir parçasını istiyordum, kusma raddesine geldiğim insandan tamamen bağımsız bir parçasını. Bütünüyle toprağa ait, fikirden yoksun bir şey istiyordum. Kanımın damarlarımda tekrar akmaya başladığım hissetmek istiyordum, yok olma pahasına bile. Taşı ve ışığı içimden söküp atmak istiyordum. Doğanın karanlık doğurganlığını istiyordum; rahmin derin kuyusunu, sessizliği ya da ölümün karanlık sularının kıyıya vurmasını. Acımasız gözün aydınlattığı gece olmak istiyordum; yıldızlarla, süzülen kuyruklu yıldızlarla bezeli bir gece. Geceye ait olmak; ürkütücü bir biçimde sessiz, aynı anda hem kavranamaz hem de anlaşılır olmak. Bir daha asla konuşmamak, dinlememek, düşünmemek. Hem kapsanan hem de kapsayan olmak. Merhamet yok, şefkat yok. Sadece toprağa ait bir insan olmak; bir bitki, bir solucan, bir nehir gibi. Ayrışmış olmak; ışık ve taştan mahrum, molekül kadar değişken, atom kadar dayanıklı, dünyanın kendisi kadar kalpsiz.
Nehir
Aramızda sessiz ve buz tutmuş bir nehir akardı. Ve içimizde dile getirilemeyecek ne kadar suçlama ve şikayet varsa hepsini sürükleyerek götürürdü.
Reklam
Kederli olduğun zaman bir ağacın altında ,bir nehir kenarında ,bir taşın üstünde otur ve hiç korku duymadan üzüntünü hisse. Gevşedikçe kederin güzelliklerini daha fazla yaşayacaksın . o zaman keder şekil değiştirecek ;senin dışında birilerinden kaynaklanmayan sessiz bir neşeye dönüşecek .Bu elinden hemen kayıp gidecek bir mutluluk olmayacak.
Sayfa 231 - 2010 Btik yayıncılıkKitabı okudu
O ana kadar sessiz kalan Ayten Sultan Yahya'nın bu iması üzerine toparlak vücudunu bir atlet zarafetiyle koltuktan fırlatıp ortaya bomba gibi düştü.
Sayfa 347Kitabı okudu
"Kimselerin olmadığı sessiz bir diyar. Burada yaşamak için uzun boylu cesarete de gerek yok. Burada yaşamak zorludur, insana acı verir ama karşılığında hareketlerine özen gösterme zorunluluğu yoktur. Buna hiç gerek yoktur, çünkü burada sadece dağlar ve şu nehir var; ben de onlara canlı gözüyle bakacak kadar aklımı kaçırmadım henüz..."
Sayfa 32
ben şimdi senin sihirli meşaleni elime almış, yeryüzünde olimpiyat kahramanları gibi koşuyorum, karanlıkları ve siyahlıkları yakıyorum, çadırları ateşe veriyorum, karla kaplı dağlara ve donmuş denizlere ateş atıyorum, geçtiğim her yerde bir nehir akıtıyorum, denizleri harekete geçiriyorum, büyük gecenin bir köşesini ateşe veriyorum. bak, göklerinin yüce damından bir göz at, yeryüzünü gör. her gece bir önceki geceden daha küçük, daha yanık. her gece gecenin bir köşesini yakıyorum, meşalen elimde, olimpiyat kahramanları gibi yeryüzünde koşuyorum, her yeri ateşe veriyorum. artık ateşten korkmuyorum, ateşle oynamaktan çekinmiyorum, yangından kaçmıyorum. yeryüzünü ateşe vereceğim, geceyi yakacağım, kışı ateşle eriteceğim. çok az vakti var, bu tozlanmış kelebek, gökyüzü mumunun etrafında yirminci turunu tamamlarken her şey son bulacak, ben olmayacağım ve sen ey ateş bağışlayan, olmaycaksın. bana gizlice attığın o ateş, bir müddet mezarlarımın üstünde, ölümümüze ağlayan matemli mumların canından dökülen sessiz ve gamlı laleler içinde yükselecek, sonra solacak ve sonra her üçümüz; ben, sen ve ateş, yokluğa bürüneceğiz.
Sayfa 417
Reklam
Ediz karanlığın içinde akan sessiz ve ölümcül bir nehir gibiydi. Göz gözü görmüyor ve sen ilerliyorsun. Önünde bir nehir var, ölümcül bir hızla akıyor ama hiç ses çıkarmıyor. O nehre düştüğün an kurtuluşun olmuyor.
Sayfa 290Kitabı okudu
bilgi ve yazı-bilgi nehrin kıyısında yüzen bir kütüğün üzerinde dört tane kurbağa oturuyordu. kütük birden akıntıya kapıldı ve yavaşça nehrin aşağısına doğru sürüklenmeye başladı. kurbağalar memnundular ama meraklanmışlardı, çünkü daha önce hiç gemi yolculuğu yapmamışlardı. bir süre sonra birinci kurbağa konuştu ve dedi ki, "bu gerçekten harika bir kütük. sanki canlıymış gibi hareket ediyor. daha önce hiç böyle bir kütük görülmemiştir." sonra ikinci kurbağa konuştu ve dedi ki, "hayır, dostum, kütük, diğer kütükler gibi ve hareket etmiyor. hareket eden nehir, nehir denize doğru akıyor ve bizi de kütükle birlikte sürüklüyor." ve üçüncü kurbağa konuşup dedi ki, "ne kütük ne de nehir hareket ediyor. hareket eden bizim düşüncelerimiz. çünkü düşünce olmadan hiçbir şey hareket etmez." ve üç kurbağa aslında neyin hareket ettiği konusunda tartışmaya başladılar. kavga giderek hararetlendi ve gürültü arttı, ama bir türlü an-laşmaya varamadılar. bunun üzerine o zamana kadar sessiz kalıp dikkatle onları dinleyen dördüncü kurbağaya döndüler ve onun fikrini sordular. ve dördüncü kurbağa dedi ki, "her biriniz haklısınız ve hiçbiriniz hatalı değilsiniz. kütük, su ve düşüncelerimiz, hepsi hareket ediyor." ve üç kurbağa çok sinirlendiler, çünkü hiçbiri kendisinin tamamen haklı ve diğer ikisinin tamamen haksız olduğunu kabul etmeye yanaşmıyordu. sonra garip bir şey oldu. üç kurbağa birleşip dördüncü kurbağayı kütüğün üstünden nehre ittiler.
Sayfa 86
DÜŞÜNCELER Durmaksızın yürüyorum bu kıyılarda,  kumla köpüğün arasında. Yükselen deniz ayak izlerimi silecek,  rüzgar köpüğü önüne katacak,  ama denizle kıyı daima kalacak.
Varlık...
Benliğimiz büyür, sessiz bir ırmakken bir çağlayan, bir şelale, coşkun bir nehir olur. Önce, sadece var olmak isterken sonunda her şeye sahip olmak ister.
Reklam
Nasıl başladı, ne vakit başladı, bilemiyorum. Ama ilk belirtiler, dokuz yaşımda iken patlak verdi. Misafirlerle bahçede oturuyorduk. Yaşlı bir zat saati sordu. Aksi gibi, kimsede saat yoktu. Eniştem içeri, saate bakmaya koştu. Ben o aralık: “Üçü yirmi geçiyor” diyivermişim. Bu tutturuşa, önce kimse şaşmadı. Boğazda, geçen vapurlara bakıp zamanı
"Eski Yunan Cariyelerin Mezarları" Uzun saçlarının içinde yatarlar ve kahverengi yüzler çok önceden kendi içlerine çekildiler. Sanki çok büyük bir uzaklığın önündeymiş gibi, kapalı gözler. İskeletler, ağızlar, çiçekler. Ağızların içinde, cep satrancının adamları gibi sıra sıra dizilmiş parlak dişler. Ve çiçekler, sarı inciler,
714 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.