Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mamafih efendim Bende bitmez sanırım insanlık Hem hayat devam ediyor herşeye rağmen İşe kendinden başlayan olsa Yaşanabilir ,zaten hem.. Demek isterim ki efendim İki an ,iki taş, iki cami arasında
Sayfa 73 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Bir demet tebessüm bir tutam sevgi.
Ask ile depresyon arasındaki fark Psikoloji biliminde, bazı psikologlar depresyonla aşk yada obsesif-kompülsif bozukluk (okb) ile aşk arasındaki benzer noktaları bulmaya çalışıyorlar. Depresyon ile aşk arasındaki benzer davranışlar nelermiş? 1- Depresyondaki kişi bir şeyi kara kara düşünür. Aynı şey aşk yaşayan kişi içinde geçerlidir. 2- Depresyon hastaları tek bir nesne veya tek bir kişi üzerine odaklanabiliyor. Aşık olan kişi de saatlerce sevdiğini düşünüyor. 3-Depresyon hastaları saplantılarının mantık dışı olduğunu bilmekle birlikte, bu saplantıdan kurtulamadıklarını itiraf ediyorlar. Aşkın gözü kördür, deriz. Aşık kişilerde mantıksal düşünme yetilerini belli bir süreliğine kaybediyorlar. 4- Depresyondaki kişilerin günlük yaşantılarındaki hareketleri yavaşlar ve azalır. Aşıklar da aynı şekilde ağır çekim yaşamaya başlarlar. 5- Depresyon hastaları genelde yemeden, içmeden kesilirler. Aşıklar da aynı dertten muzdariptirler. 6- Depresyondakiler damardan şarkılar dinlerler. Aşıklar da aynı tarz müzikten hoşlanırlar. 7- Depresif vakaların iş verimi azalır. Aşıklar da çalışamazlar, okul başarıları, iş verimleri anında düşer. Bu belirtileri çoğaltabiliriz. Depresyonla aşk arasındaki tek fark şuymuş. Aşık olan kişinin beyni mutluluk hormonunu (seratonin) çokça salgılarken depresyondaki kişinin beyni bu hormonu daha az salgılıyormuş. Aradaki fark sadece seratonin hormonu. Aşık bir arkadaşınıza depresyondaymış gibi davranabilirsiniz yani. Aşık insanlara yada depresyon yaşayanlara mantıksal önerileriniz hiç fayda etmez.
Sayfa 9 - Alfa psikoloji yayınları
Reklam
Aşk kadın
İnsanoğlunun gözü mutluluğunu görmez de hep üzüntüleri üzerinde durur. Oysa mutluluktan da yeterince payımızı aldığımızı görmek için bir an doğru düşünmek yeter. Bir ailede bütün işler yolunda giderse kocan seni sever, gözünün bebeği gibi sakınır, senden bir an bile ayrı kalmak istemezse, işte ben mutluluk diye buna derim. Hatta karı kocanın acılı
Sayfa 129 - Cumhuriyet YayınlarıKitabı okudu
Kara Kız & Misyoner
Kara kız, ona din değiştirten misyonere, «Tanrı nerede?» dedi. Misyoner, «Tanrı, 'Arayın, beni bulursunuz,' demiş,» dedi. Misyoner, daha otuzuna varmamış ufak tefek bir beyaz kadındı: Yurdu İngiltere'de, saygıdeğer ve oldukça varlıklı ailesinin yanında ruhunu bir türlü doyuramayıp, Afrikalı küçük çocuklara Mesih'i sevmeyi, haça tapmayı: öğretmek için Afrika'da ormana yerleşmiş, ufacık tefecik acayibin biriydi. Anadan, doğma bir sevgi havarisiydi. Okulda öğretmenlerinden bir ikisini, bütün burun kıvırmalara karşı koyan taparcasına bir hâyranlıkla sevmiş, ama kendi yaşındaki, kendi akranı kızlara hiçbir zaman fazla bir sevgi duymamıştı. On sekizine gelince ağırbaşlı papazlara âşık olmaya başladı ve bunlardan altısıyla arka arkaya nişanlandı. Ama her seferinde de, tam en son kertede nişanlarını bozdu; zira başlangıçta çıldırtıcı bir mutluluk ve umutla dolu olan bu aşk serüvenleri her nedense gerçek dışı hale gelip, sonunda onu kaçırıyordu.
Cem Yayınevi - Sabah Gazetesi Nobel Yayınları Dizisi 1Kitabı okuyacak
“Dinle Kara; sana sahilimi, sahillerimi, hayaletlerimi anlatacağım. Bir Doğu şehrinin soğuk hastanesindeki gece nöbetlerini, dağ eteklerindeki pusulardan getirilen parçalanmış genç bedenleri, narin sevgilim Dilda’yı. Aşklarımı, aşksız kalmalarımı, bütün mahrem, muhteşem ya da sefil, yıkım ve umut dolu anlarımı ve zamanla nasıl kirlenip çürüyerek kötü birine dönüşmüş olduğumu.” Aşkı ve düşüşü seçmiş ve uzak kalınmış bir anne, sevgi-nefret ekseninde dokunaklı bir baba oğul ilişkisi. Çocukluğun, ilk gençliğin ve cinselliğin arka bahçeleri. Zoraki kaçakçı Hayali, Londra’daki sürgününde geçmişini sorgularken genç moda tasarımcısı Reyan’la tanışır. Bu iki yaralı ve zor insan rüzgârlı, gölgeli, ama incelikli bir aşka yelken açarlar. İnci Aral bu kez, tanımak istemediğimiz, yakınında, hatta belki içindeyken bile kolay kabul edemediğimiz dünyalara eğiliyor. Reddedilmiş ilişkilerin ve aşkın ayrımsız halinin kendi içinde ne kadar doğal ve derin olabileceğini gösteriyor. Önyargı, tutuculuk ve genel geçer ahlakın köşeye kıstırdığı insanların özel yaşam alanları ve gecelere sığınarak hayaletlere dönüşmelerini anlatıyor. Kendi Gecesinde, Doğudan Batıya tüm çelişkileriyle bir Türkiye resmi çizerken kirlenme ve ayrışmalar sürecinde, yaşamın anlamı, mutluluk arayışı ve aşk üzerine okuru derin düşüncelere götüren bir roman. Siyasi ve toplumsal olguları mizahla harmanlayan geleneksel gölge oyunumuz Karagöz-Hacivat ise hikâyenin mozaiği.
Awk iwte her weyin bawlangici.heyecan,sevgi,mutluluk tek kelimeyle Herwey... Awk birini kendin bilmen,onunla hayatini,kalbini paylawman... Onemli olanda ne biliyormusunuz Awki bilen,deyerini bilen,seni ömrün boyunca seven sahiblenen,yeri geldiyinde sana dogrulari gosteren Seni herweyden cok seven birini bulman... Oyle biri varsa Hayatinizda iwte o zaman awki bulmuwsun demekdir.! Ne mutlu size...
Reklam
Öyle bir yol ayrımındayım ki bir tarafta aşk ,diğer tarafta her şey ve herkes var .Sevgi ırmağı bir yandan mutluluk denizine akarken diğer yandan hüzne kanat çırpmakta . Bedeli bu kadar ağır olmamalıydı aşkın.
Sevgi arzudur; arzu yoksunluktur. Sadece şunu ekleyeceğim: İşte bu nedenle mutluluk genelde yakalanamaz. İşte bu nedenle şairin de dediği gibi "mutlu aşk yoktur"*. *Louis Aragon, La Diane française.
Rüzgar Esince
Şimdiki gençler bize benzemiyor Nermin Abla. Sevimsiz değiller de ne bileyim, çok acemiler sanki. Yaşama acemisi. Yalnızlar, ürkekler, çabuk sıkılıyorlar. İşlerini kaybetmekten, birilerine bağlanmaktan korkuyorlar. Tek başlarına yaşamayı seçiyor, hayatlarını böyle kurguluyorlar. Tuhaf bir iletişim kuruluyor bazen aralarında, çabucak tüketiyorlar onu da. Âşık olmaktan çok aşk yapmayı tercih ediyor, birlikte olmak diye adlandırıyorlar sevişmeyi. İlk duyduğumda hoşuma gitmişti bu "birlikte olmak". Ne iyi işte demiştim, kimse kimsenin olmuyor, kimse kimseye "en değerli şeyini" vermiyor. Sonraları fark ettim ki birlikte olmak, gerektiğinde karşılanan bir ihtiyaç yalnızca, sonra herkes kendi dünyasına kapanıyor. Böyle olunca sevgi, özveri, birbiri için özel olma, vazgeçilmezlik filan yok, yitip gidiyor. Bazen bir-ikisini el ele görünce öyle yakıştırıyorum ki birbirlerine ama olmuyor, haftalar içinde bitiyor aşk. Bir anlatabilsem Nermin Abla, yaşayabildiğimiz ve mutluluk diyebileceğimiz ne varsa, bir sevincin hüzne dönüşmesi arasında değil midir zaten? Sevinçleri çoğaltmak, hüzün zamanını geciktirmek gerekmiyor mu? O biricik hayat hep bir vedaymış gibi görülebilir mi?
Sayfa 66 - Yapı Kredi Yayınları
644 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.