Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
�RUVA SAVAfi'NIN N E DENi Tarihteki Onlü Çatışmanın Açıklanması Truva Savaşı olarak bilinen Akalar (çeşitli Yunan kabilelerinin ordu­ larına verilen ortak isim) ile Truvalılar arasındaki on yıllık çatışma klasik mitolojideki en ünlü olaydır. Bu, sayısız trajedilere yol açan uzun, kanlı ve yıkıcı bir savaştı. Bu savaş çeşitli savaşçıların
Tanrı insanlar için hiç de tatmin edici olma­ yan bir tapınma nesnesi olurdu eibette." "'İnsanlar derken inananların oluşturduğu yığınları kaste­ diyorsan, tabii ki haklısın.Yine de eski günlerden Gnostik arka­ daşların Tanrı bilgisinin Tann'ya tapınmaktan daha önemli oldu­ ğunu söylerlerdi ve Tanrıyı bilmek için kötünün
Reklam
Ardavirafname
l] Bir kez daha Çînvâd köprüsüne geldim. [2] Orada kötülerin ruhlarını gördüm. Ölümlerinden sonraki ilk üç gecede48 onların ruhlarına öylesine talihsizlikler, acı olaylar ve kötü şeyler gösteril­ mişti ki, dünyada asla o kadar kötülük görmemiş ve o derece sıkın­ tı çekmemişlerdi. [3] Kutsal Surûş ve tanrı Âzer’e sordum: “Bu ruh hangi insanın
Mustafa Kemal, acı ve sert tenkitçi olduğu kadar açık konuşan biriydi. Daha o zaman, 1907'de, arkadaşlarına şu fikrini söylemekten çekinmemiştir Köhneleşen ve canlılığını kaybeden Osmanlı İmparatorluğu gövdesi üzerine devlet oturtulamaz. Ancak Türk çoğunluğu toprağı üzerine oturtulabilir. Büyük devletlere bir likidasyon yaptırmaktansa,
Sayfa 49 - Pozitif Yayınevi, İkinci Baskı: Temmuz 2023
Doğrusu, alkolik olduğumu bile sanmıyorum. Evet, her gün bayılana kadar içebiliyorum. Ama atlar da koşuyor. Ko­ şan bir ata nasıl atlet denilmezse, benim her gün içki içmemi de alkolizme bağlayamayız. Bu bir tür, fizyolojik gereksinim değil benim için. Daha çok, örtüşme. En doğru tanım bu. Örtüşme. Unutmak ya da hatırlamak için de içmiyorum. Unutabileceğim ya da hatırlayacağım bir şey yok. Ne buna­ dım ne de bir ansiklopedik hafızayım. Gırtlağımdan aşağı akarken yemek borumu yakan, midemi ekşiten o sıvılara kar­ şı bir aşk besliyorum.
Mevlâna'nın Mesnevî, Dîvân-ı Kebîr, Dîvân-ı Şemsü'l-Hakayık gibi manzum ve Fihi mâ-Fih, Mektubât gibi mensur eserleri vardır. Mesnevî'si 6 cilttir, ilâve yedinci cildin kendilerinin olmadığı hakkındaki zan kuvvetlidir. Mesnevî, didaktik (öğ- retici) bir kitap olarak kaleme alınmıştır. Hikâyelerle büyük ve derin hakikatlar izah edilmiştir. Hem avama, hem havâssa hitâb eder. Mesnevî'nin şerhini Ankaravî yapmış ve bu şerh neşredilmiştir. Abidin Pa- şa'nın tercümesi de matbudur, fakat noksan kalmıştır. Şair Ahmed Avni (Ko- nuk) bey de bir Mesnevi Şerhi yapmıştır. Bu halen Türbe kütüphanesindedir. Tâhirü'l-Mevlevî'nin de bir tercümesi vardır. Veled Çelebi (İzbudak) efendinin tercümesi Maârif Vekâleti tarafından tab'edilmiştir. Mevlâna 20 seneyi bulan sürekli seyahatlarıyla geniş bir görgü ve kültür hazinesine sahip olmuş, Anadolu'da Rumca öğrenerek klasik Yunan kültürüyle de temas edip, fikrî ve tasavvufî büyük terkibini [=sentezini] Peygamber'e ve İslâm'a olan derin iman zemini üzerine kurmuştur.
Sayfa 553
Reklam
Memenin özcesi.
Henüz buluğa ermiş genç kızlar için “alıştırma sutyeni”, olgun kadınlar için “destek sutyeni” ve daha dikkat çekici de­ kolte bir görüntü elde etmek isteyen bayanlar için “Wonderbra” (harika sutyen) üreten giyim endüstrisine mi? Göğüslerin iffetle kapatılması ko­ nusunda ısrarcı olan din ve ahlak yargıçlarına mı? “Üstsüz” bir kadının tutuklanmasına karar verebilecek olan yasa koyucuya mı? Memenin hangi sıklıkta mamogramının çekilmesi gerektiğine ve ne zaman biyop­ si yapılacağı ya da göğsün alınacağına karar veren doktora mı? Salt koz­ metik nedenlerden dolayı kadın göğsünü yeniden şekillendiren estetik doktoruna mı? Bazı kadınların göğüslerini -sıklıkla da tüm kadınlar için küçültücü ve rencide edici ortamlarda- teşhir etme hakkını satın alan pornografi yayıncısına mı? Yoksa kendi vücudunun bir parçası olduğu kadına mı aittir? Bu sorular, tarih boyunca erkekler ve kurumlar tarafın­ dan biçimlendirilen ve kadın göğsünü kendilerine maleden çeşitli giri­şimlerin bir kısmını ortaya çıkarır.
Uç-tu git-ti sı-kın-tım; mut-lu di-yar-la-rı düş-le-rim Ma-sal-lar-dan kal-ma o es-ki, gü-zel ko-ku
Sayfa 268 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Hz. Nebi'nin İsmi Nedir?
(Clément Huart) in yukarda iktibas ettiğimiz fıkrasında olduğu gibi, muhtelif Garp menba'larında Hazret-i Peygamberin dünyaya geldiği zaman ko. nulan ilk göbek-adı (Kosam) gösterilir: (Asım Efen- di) nin «Kaamûs>> tercemesinin 1305 İstanbul tab'. ının üçüncü cildinin 532 nci sahifesinde bu kelime- nin mânâsı Kesîr-ül-atâ âdem = İhsânı bol adam>>> şeklinde izah edilir. Peygamberimize bu ismin verilmiş olduğu muhtelif İslâm menba'larındaki kayıtlarla da sabittir: Hatta muhterem pederleri Hazret-i Abdullah'ın işte bundan dolayı (Ebû-Kosam = Kosam'ın babası) lâkabiyle anıldığından bile bahsedilir; mesela (Düzceli Yûsuf Suad) in «Akvem-üs-Si-yer ismindeki eserinin 1327 İstanbul tab'ının birinci cildinin 42 nci sahifesinde Hazret-i Abdullah'ın şahsiyyetinden bahsedilirken bu nokta şöyle tavzih edilir: Abdullah valid-ün-Nebi Sallallahu-Aleyhi-ve- sellem ibni Abd-ül-Muttalib: (Ebû-Kosam) ve (Ebû- Muhammed) künyeleriyle mükenna idi...>> Bu halde bu ismin Hazret-i Peygamber dünyaya geldiği gün muhterem annesi (Hazret-i Amine) tarafından konulmuş olması lazımgelir; çünkü (Muhammed) isminin dedesi (Abd-ül-Muttalib) tarafından konulduğu hakkındaki Şark ve Garp rivayetleri böyük bir yekün teşkil etmektedir. Hatta gene <Akvem-üs-Siyerin aynı cildinin 118 inci sahifesinde (Abd-ülMuttalib) in (Muhammed) ismini Mevlid-iSaâdet'in Yedinci günü koymuş olduğundan bahsedilmektedir.
Sayfa 241 - İsmail Hami Danişmend - Mevlidi Saadet AraştırmasıKitabı okudu
giriş
Hayatının en verimli çağında, otuz sekiz yaşında üniversiteye hoca ola- rak tayin edilmesi, Tanpmar’a şahsiyet ve kabiliyetini daha disiplinli bir şe- kilde geliştirme ve cıvıl cıvıl zekâsını son asır Türk edebiyatı ve medeniyeti üzerine teksif etme imkânını verdi. Büyük emeklerle hazırlanan «XIX. asır Türk edebiyatı tarihi; ve yeni Türk edebiyatına dair orjinal görüşlerle dolu diğer makale ve araştırmaları bu yılların mahsulüdür. Tanpınar üniversiteye geldiği yıl, ben de üniversiteden yeni mezun olmuş ve asistan olarak kalmış- tım. 1939 yılından ölüm tarihi olan 24 Ocak 1962 ye kadar, milletvekili seçil- diği ve Avrupa’ya gittiği zamaplar müstesna hemen hemen her gün bu son derece canlı, ve neşeli ve yaratıcı şahsiyetin yanında bulunmak ve onunla ko- nuşmak saadetine nail oldum. Sonsuz denebilecek bir tecessüsü, okuma iştlha- sı, sanat zevki, ince sezişleri, vazife duygusu ve insani meziyetleri vardı. Ke- limenin en hakiki mânâsıyla Avrupalı fakat aynı zamanda da en derin ve güze! şekilde mili! idi Türk tarih ve medeniyetini kendi deyimi ile «şahsî bir hayat macerası gibi yaşamış*, onun başarılarıyla beraber eksikliklerini de İçinde duymuş ve büyük bir vuzuhla görmüştü.
Sayfa 13 - E kitap
84 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.