"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
ㅤ
‘’Fakat Tanrı zaman zaman insanı, düşünülemez olanı düşünmek zorunda bırakır.’’
Hugo ve Nebula gibi birçok prestijli ödüle layık görülen Amerikalı yazar
Ursula K. Le Guin, yazdığı çocuk edebiyatı ürünleri, şiirleri ve denemelerinin yanı sıra içerisinde bilim-kurgu ve fantastik eserlerinin de bulunduğu spekülatif kurgu alanında da birçok çalışmaya imza
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
1. Gerginliğin tırmanması aşaması: Fırtına öncesi sessizlik dönemi olarak tarif edilebilir. Şiddet uygulayan erkek gerilim yaratır, kıskançlık gösterir, küçük şeylerden kavga çıkarır, kadının tüm yaşamını kontrol etmeye çalışır, psikolojik şiddet uygular. Kadın ise bu aşamada, elinden geldiğince gerginliği azaltmaya çalışır.
2. Şiddet aşaması: İç
"Şiddetin normalleştirilme sürecinin başlangıcında, kadınlar gördükleri şiddete çok şaşırırlar, şiddeti kabul edilemez bir şey olarak deneyimlerler. Ancak bir süre sonra şiddetin kullanılması sıradanlaşır, gündelik hayatta bekledikleri ve kabul ettikleri, en sonunda da savundukları bir şey haline dönüşür."
"Kadına Şiddete
Evet, kadına şiddette erkekler kadar kadınların da suçu vardır.
Ama hangi kadınların?
Daha küçücük bir kız çocuğuyken bedeninden utanmayı öğrettiğiniz kadınların mı?
Baba otoritesiyle korkuttuğunuz kadınların mı?
Dini masallarla varlığını kökten kötülediğiniz kadınların mı?
Evlilik öncesi cinsellikle ilgili hiçbir şey bilmemesi gerektiğini
Kimitake Hiraoka ( Yukio Mişima )... Uçurum yazarı... Ya da mükemmel bir iç gözlem ustası... Ya da Ölüme Bağlılığı, yaşamın her anında hisseden bir yazar... Ya da ...
Söylenecek o kadar çok şey var ki, nerden tutsan eksik kalıyor dedikleri durum bu olsa gerek. Mişima; yaşam ve ölüm döngüsü içinde, bu döngüyü kısırlaştırmaktan öteye geçip net bir
Sessiz Ev'in Sessizliği...
Yazardan okuduğum ikinci kitap Sessiz Ev. İlki Cevdet Bey ve Oğulları sanki daha akıcı bir okumaydı. Bu kitabın bazı kesimlerinde ilerlemekte zorlansamda ,içeriği ve son kısmında kurgusu bakımından güzeldi. Kitapta anlatım tekniği bakımından iç monolog hakim. Karakterler sürekli bilinç altlarıyla ,kendi iç
Kadını istismar eden ilişkileri sona erdirmeye yönelik yeni kavrayışlar.
Araştırma, inceleme ve bu sürecin uzman kişilerce değerlendirmelerinin aktarıldığı, psikolojik ve sosyal yapı analizlerinin de yer aldığı bir kitap.
Eşinden şiddet gören kadınlar ve onların eşlerinfen oluşan bir örneklem grubu oluşturuluyor. Bu örneklemdeki çiftler ile belirli aralıklarla görüşmeler yapılıp onların takipleri sağlanıyor.
Kitapta uzmanların ne amaçla böyle bir çalışmaya girdikleri, örnekleme aldıkları çiftleri nasıl belirledikleri, kitaba adını veren kobra ve pitbull terimleri ile değerlendirilen kocaları neye göre ayırt ettiklerini, çiftlerin ilişki dinamiklerine, psikolojik yapılarını ve kişilik özelliklerini, her iki tarafında çocukluk travmalarını sonrasında geliştirdikleri kişilik ve davranış özelliklerini, dayakla ilgili efsaneler ve bunların gerçek döngüsü, şiddet olaylarında hukuki ve toplumsal bakış,istismarcı ilişkilerin nasıl bittiği gibi pek çok hassas noktaya değinilerek, örnek vakalar üzerinden anlatıyor.
Hangi toplumda ve kültürel yapıda olursa olsun kadına yönelik her türlü şiddete(fiziksel, duygusal, cinsel) hayır deme adına,bu bağlamda kadınların kendilerini ve ilişkilerini de değerlendirmelerine fırsat sunan balarılı bir çalışma ve kitaba dönüşmüş halini canım
Şebnem Şanlı ile okuduk
@gorunmezadamyayincilik ve başarılı çevirisi ile kitabı bize ulaştıran
Yiğit Ataman a teşekkürler.
Sizlere de okumanızı öneririm
Erken dönemde kötü davranıma uğramanın sonuçları farklı bir öykü anlatır. Erken dönemdeki bu kötü davranımların, beyin gelişimi üzerinde olumsuz etkileri vardır. Beyinlerimiz erken dönem deneyimlerimizle şekillenir. Kötü davranım ise derin ve süreğen yaralara neden olarak, beyni kargaşa ile şekillendiren bir keskidir. Çocukluk dönemi suistimali, üstesinden hemen gelebileceğiniz bir şey değildir. Bu ülkedeki kontrol edilmeyen şiddet döngüsü konusunda bir şey yapmak istiyorsanız, bu, kabul etmemiz ve yüzleşmemiz gereken bir şeytandır".
- Martin Teicher, MD, PhD, Scientific American
Son olarak, şu anda bir sorunsal haline getirmek mümkün görünmese de Ortadoğu'nun bütününde gözlemlenen bir hadise olan, toplumsal yorgunluğu da hesaba katmak gerekir. Toplumsal yorgunluk sadece ekonomilerin dünya sistemine yeterince entegre olamamasıyla, bu yüzden iktidarların kaynaklar ve onların yeniden dağılımı üzerinde geniş bir denetimi ellerinde tutmaya devam etmeleriyle, hatta devletin uyguladığı kitlesel zorla açıklanamaz. Bu yorgunluk, ''yeni bir eylem döngüsü''nün ertelenmesi sonucunda ortaya çıkan ''geçici bir ricat'' anlamına da gelmez. Bir yandan ''bıkkınlık zamansallığının, bireysel yazgıda bir düzelme umudu olmaksızın günü kurtarma çabası''nın bir sonucudur; diğer yandan, 1950'li yıllardan günümüze dek denenmiş ve her seferinde birçok kuşak üzerinden büyük çaplı kolektif kitle hareketlenmelerini beraberinde getirmiş siyasal formüllerin tükenmişliğinden de kaynaklanmaktadır.
Çocukluk dönemi suistimali, üstesinden hemen gelebileceğiniz bir şey değildir. Bu ülkedeki kontrol edilmeyen şiddet döngüsü konusunda bir şey yapmak istiyorsanız, bu, kabul etmemiz ve yüzleşmemiz gereken bir şeytandır".
Şiddet yaşamak ve yaşatmak ile çocukken şiddete maruz kalmak veya tanık olmak arasında azımsanmayacak bir ilişki görülmektedir. Çocukken veya gençken babalarından dayak yemiş olanların, eşlerinden dayak yeme oranı % 48 iken, babalarından dayak yememiş olanların eşlerinden dayak yeme oranı % 28’dir. Anneden dayak söz konusu olduğunda bu oranlar sırasıyla % 41 ve % 29’dur.