Böyle zamanlarda kışı nasıl da özlerdi! -
Beyaz siyah düzenin
Titiz yalınlığında
Buz ve taş, her duygu sınır dahilinde
Ve yüreğin donmuş disiplini
Kar tanesi gibi tam.
“Tanrı’nın olmadığı bir Dünya’da fazladan bir yığın aşk vardır”
Sözün aslını araştıracak takatim yok.
Buna benzer bir şey diyebilirim.
Kar yüzümü kapatmadan önce derdim belki
Belki cama küçük taşlar atar ve uyandırırdı beni sevgilim.
Belki buluşurduk, telli duvaklı bir şiirde buluşurduk
Siyah bir gelinliğe benzemeden önce bu şiir
Uzun kuyruklusundan.
Karanlıkların ihalesi bana kalmadan önce
Biraz arpa için şaha kalkmadan önce atlar
Kelimelerle beş-taş oynayan bir çocukken belki
Annemin adını tekrarlardım
Kardeşimin adını
Kendi adımı
Belki babamın bile adını
Ve eski sesler bilirdim
O eski sesler bilir derlerdi, efsaneydi
Şeytan tırnaklarının sesini bilir
Islık çalamayan çocuk üzülür
Bahçeye kaçmış topun kesilen sesi gibi
Rüyanda ölmüşsün demek ömrün uzamış
Diyebilecek biri gibi.
Pulbiber Mahallesinin tarihi ne zaman başlayacak?
Nitekim çeşitli kaynaklarda, «akıl-yürütme bilimi,» «kanıtlama veya kanıt tartma bilgisi,» «sonuç ispatlama bilimi» gibi tanımlara da raslamaktayız. Önemli olan şu ya da bu tanımı doğru kabul edip benimsemekten çok mantığa konu olan düşünme biçimini açıklığa kavuşturmak, mantıksal yaklaşımın özelliklerini belirtmektir.
Oysa mantık, düşünmenin
... Vakti zamanında Eyüp Sultan tepelerinde. Kar Yağdı Baba Tekkesi’nin bir dervişi çalı çırpı, odun toplamış, affedersiniz, eşeğine yüklemiş . İki tarafı kabirlerle dolu incecik bir yol gidiyormuş tekkeye doğru... Zemin kaygan, aşağısı bayır, uçurum gibi... Ama tâ denize kadar her yer müminlerin kabri, mezar taşı ve kitabeleri... Tam bu esnada eşeğin bir ayağı boşluğa kaymış, dengesi bozulmuş. Düştü düşecek... Hemen derviş yuları sıkıca kavramış, eşeği patikaya çekmeye çalışmış. Bir yandan da var gücüyle bağırıyormuş, “Himmet erenler... Himmet erenler.” diye. Fakat eşek himmet dinler mi? Derviş onu kurtarma derdinde himmet diye feryat edip yularını tutarken eşek de kendisine yakışanı yapmış, tırnağını toprak zemine iyice takarak gerisin geriye yani bayır aşağı gitmek için inatlaşmış. Derviş çekmiş, eşek eşekmiş. O da diğer tarafa çekmiş. Artık takatı kalmayan, elleri kanayan derviş bakmış ki dayanamayacak; olmuyor. Eşeği kurtarayım derken kendisi de aşağı yuvarlanacak. Çaresiz şekilde birden ipi bırakıp eşeği gitmek istediği yöne salıvermiş. O hızla nalları gökyüzüne çevirip havada taklalar atarak uçan eşeği görünce, bu sefer derviş, avazı çıktığı kadar bağırmış: “Savuluuuuuun erenler!” İstanbul'da bu hâdise o kadar meşhur olmuş ki, adam olmasından ümit kesilen tipleri meclislerinden uzaklaştırmaya darb-i mesel olmuş ve “Falanca ne oldu?” diye sorulduğunda “Savulun erenler oldu." denilerek durum özetlenir olmuş.
Siyah olmak nedir,
Nedir siyah olmak?
Bu renkle tıka basa dolu olması mıdır insanın, ruhuyla, derisiyle?
...
İçim rahat, vicdanım temizse " kar gibi beyaz" sayabilirim kendimi."
Sütün içine birkaç tane
Çörekotu atarlar;
Nazar değmesin diye.
Lekelerler aklığını
Siyah tanelerle.
Eski minyatür ustaları
Bozmak için kusursuzluğu
Resimde bir suretin
Taşırırlardı boyasını
İsteyerek sınırlarından.
Kusurlu dünyamızda
Yer yoktur kusursuzluğa.
Demir pas tutar,
Gümüş kararır,
Kurtlanır kar bile,
Alev is yapar
Ve insan içinde
Bir kafesle yaşar,
İnilti gibi kimi zaman
Bir garip ses duyar.
Yoksulluk bir paniktir oğlum evler için
Bir kar suyudur sızar temeline sevgilerin
Gün siyah bir tül, gelecek bir düş bile değildir
Ve geçmiş ağır bir taştır asılır çantasına
Diyen bir babanın bezgin, bilge sesinden geçerek...