Avusturyalı yazar Stefan Zweig (1881-1942), Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu orijinal adıyla Brief einer Unbekannten adlı öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme almıştır.
Yazarın hayatına yer vermeyeceğim, doğrudan kitabımızın incelemesine geçelim.
Kitabın mektup türündedir. Bir yazarımız var ve ona bir mektup geliyor. Gelen mektup
Seyircisi olmak zorunda kaldığın acılar da bir sınavdır.
”Bana bu acıyı neden izletiyorsun? diye sorma, “Bu acıdan ne öğrenebilirim? diye sor..Yaşam yolculuğumuzda müdahale edemediğimiz, değiştiremediğimiz, kendimizi çaresiz hissettiğimiz kayıplar, ayrılıklar ve kopuşlar vardır ve hep olacaktır.Oyuncusu olduğumuz bu sahnede bazen bazı deneyimlerin izleyicisi olmak zorunda kalırız.İzleyicisi olduğumuz deneyimler de bir sınavdır.Bunu hiç unutma ? Neden izleyici kaldığını sorgulamanı değil, sana izletilen bu deneyimden ne alman gerektiğine karar vermeni ister hayat senden.
Son saniyede yetiştiğim Bulgakov etkinliği sayesinde hem Bulgakov'la hem de onun bu başyapıtıyla planladığımdan daha erken buluşma, tanışma fırsatı yakalamış oldum. Bu vesileyle etkinliğe katkısı olan herkese bir kez daha teşekkür ederim.
Eserle ilgili sitede çok nitelikli incelemeler yer aldığı için tekrara düşmekten özenle kaçınmaya
YouTube kitap kanalımda Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık kitabını önerdim: ytbe.one/tPAQoHh_su4
"İnsan, insan sevmedikçe
İster yatakta, ister kolda kelepçe." Büyük Ev Ablukada
"Alnın açık bir şekilde vatani görevini yerine getirmen dileğiyle..." notu düşülmüş bir ilk sayfa. Kitaba gözlerimi ilk olarak böyle açtım.
“İçimde dışarı çıkmak isteyen bir şey vardı, ben onu yaşamaya çalışıyordum yalnızca. Neden böylesine güçtü bu?”
İnsanın en zorlu yolculuğu, kendi içinde, kendini bulmaya dair yaptığı yolculuktur. Çünkü dinlenmeyle geçiştirilecek fiziksel yorgunluğun ötesinde, arayanın gücüne ve soluklanabilmesine göre giderilmesi zor bir manevi tükenme söz
Üç günlük dünya,
gidenin, kalanın ve yananın tuttuğu.
Verilen her söz umuttu.
Ben unutulmaya yüz tuttum.
Göremedim ondan başkasını
Sorma, sorma bu aşk nasıl.
Bacak aramda bir güvercin ölüsü var Anne, şimdi bütün gökyüzü benim olsa ne olur ? Sıtmalı akşamlardan biriydi, yürüyordum sabıkalı kaldırımlarda, İlkin arkamda gürültülü adımlar duydum. Korkacaktım vaktim olsaydı.. evimi kim bu kadar uzağa koymuştu Ya da ben neden bu kadar uzaklardaydım ?
Yağmur çiseliyordu, aylardan Temmuz'du günü sorma bana
Ben su, kalsiyum ve organik moleküllerin toplamı olan bir varlığım. Siz de öylesiniz, yalnız adınız başka. (Carl Sagan)
Hepimiz gökyüzünün ve yeryüzünün çocuklarıyız. Uzay tozlarından oluşmuş atomlardan meydana geldik ve omuzlarımızda evrimsel bir yük taşıyoruz. Bugün yaptıklarımızla geleceği şekillendirmekten sorumluyuz.
Evrenin yaratılış