Hani insan akşama, yorgun argın, yolları ezbere geçerek evine gelir ya, kapıyı açtığında o bildik koku sarar, kucaklar. İşte serçeler de hep öyle aynı evin kokusunu taşırlar. Serçe kendi duvarına konar, ağacını bilir. Doğduğu yerde ölenlerin çelebi yalnızlığını yuvasına taşır gün battığında. Bu kadar zayıf, narin, ürkek, tek lokmalık eti olan canın yazın sıcağına, kurağına; kışın tufanına, açlığına nasıl göğüs gerdiğine insan akıl erdiremez. İnat serçenin içindeki ateştir. Yaşamak inadı. Ürkse de, damlacık kalbi pır pırlansa da yuvasını yaşamak yapmış serçeyi silemez zaman. Bir sürme gibi çeker kendini yine kendi göğüne...