Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Günlük dilde kullanılan bir söz vardır: "Allah mekândan münezzehtir." Aslında Cenab-ı Hakk var ettiği her şeyden münezzehtir. Mekândan da, zamandan da, insandan da, kainattan da, evrenden de, Melekten de, cinden de, her şeyden münezzehtir. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Cenâb-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de kendisini ifade ettiği gibi "Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur)
Cabir b. Abdullah'a , Allah Rasûlü'nün ashâbından birinde kendinin bizzat Rasûlüllah'tan duymadığı bir hadis olduğu haberi ulaştığında bir deve satın aldı; bir aylık yolu katedip Şam'a ulaştı, Abdullah b. Üneys'ten "Haşr" hadisini dinleyip hemen Medine'ye geri döndü. İlerleyen yaşına aldırmadan Mısır'a, Mekke'ye rıhleler yaptı. Sahâbe; Kur'an-ı Kerim'i nasıl anlayacağını, nasıl yaşayacağını ve hayata nasıl tatbik edeceğini Sünnet'ten öğrendi.
Reklam
Mış Mış da Mış Mış (!)
Önüne gelen bir şey söylüyor. İçkinin azı ziyan etmezmiş de, çoğu ziyan edermiş de... Faiz Kur'ân-ı Kerîm'de geçmiyormuş da riba geçiyormuş da, riba başkaymış da faiz başkaymış da... Allah insanın kalbine bakarmış da, kalbi temiz olursa dışı nasıl olursa olsunmuş da...
مَنْ قَرَأَ الْقُرْآنَ فَحَفِظَهُ، وَاسْتَظْهَرَهُ، وَأَحَلَّ حَلَالَهُ، وَحَرَّمَ حَرَامَهُ، أَدْعَلَهُ اللَّهُ الْجَنَّةَ ، وَشَفَعَهُ فِي عَشَرَةٍ مِنْ أَهْلِ بَيْتِهِ، كُلُّهُمْ قَدِ اسْتَوْجَبَ النَّارَ » Kim Kur'ân-ı Kerîm'i okudu ve onu hifzetti, ezberlediyse veyahut ahkâmını belledi ve onu ortaya koyduysa; Kur'an'ın içinde "helâl" denilen şeyleri helâl, "haram" dediği şeyleri haram bellediyse Allah onu cennete koyar. Ailesi efradından on kişi hakkında ona şefaat salâhiyeti, hakkı verir. Hepsi cehennemi hak etmiş olan ev ahâlisinden on tane kişiyi cehenneme düsmekten kurtarır.
Hz Ömer (r.a) şöyle buyurmuştur: " İleride bazı insanlar çıkacak ve Kur'an'ı Kerim'de ki müteşabih (farklı manalara gelen) ayetlere dayanarak sizinle tartışacaklar. Sizler o konudaki doğru bilgileri sünnet-i seniyyeden (sünneti bilen alimlerden, hadis kitaplarından) öğreniniz. Zira bu bilgiye sahip olanlar Allah'ın kitabını daha iyi anlayıp kavrarlar. "
Sayfa 6 - Dr.S. Yakup Elhüseyni
Peygamber Efendimiz'in, Allah'ın, Kur'ân-ı Kerim'in istediği gibi yaşasana! Ne olacak; "Allah böyle istiyor!" de bitsin.
Sayfa 283
Reklam
Mevlâ'ya itikad; evvelâ bilmek sonra inanmakla olur. İşte o inanmaya itikad denir. Bu itikadı kimden öğrenmek lâzımdır? Hakkıyla bilenden. Hakkıyla bilen de kimdir? Allah'ın kitabını okuyanlardır. Yahudi ve Hristiyanlar tembellik ettiler, kitaplarını açıp okumadılar. Bundan sebep de Mevlâ'yı hakkıyla bilemediler. Hak'dan habersiz kötü niyyetli insanlar da onları kolaylıkla dalâlete sürüklediler. Bugün de Kur'an-ı Kerim'in muhteviyatından habersiz olan insanları şiiler, hariciler, mutezi'le ve bunun gibi ehl-i sünnet ve'İ-cemaat mezhebinin dışında olan diğer bir takım fırkalar kendilerine çekerek onlara kendi inançlarını aşılamaktadırlar. Ama bir kimse ehl-i sünnet ve'l-cemaat'a mensub bir âlimden itikadını tam olarak öğrenmiş olsa bu durumlara düşmez.
Kur'ân-ı Kerîm; Allah'u Teâlâ hazretlerinin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e verdiği, ümmetlerin en fesâhatlisi, en belâgatlisi, en edibi olan bir milletin içinde fesâhatin şâhikası, belâgatin zirvesi, edebiyatın en yüksek numûnesi ve gerçeklerin en büyük mecmuası olan mübarek bir kitaptır.
Asr-ı saadet ve nur-u nübüvvetten uzaklaştıkça karanlık daha da artmakta, sapıklık ve inkârın her türlüsü etrafımızda kol gezmektedir. Bir tarafta, Kur'anda yanlışların bulunduğunu ve bunun vakit kaybetmeden düzeltilmesi gerektiğini söyleyenler. Diğer tarafta Rasûlullah Efendimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem'in hadisi şeriflerini inkâr edenler, Efendimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem ne buyurdu veda hutbesinde:" Ey mü'minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim ve Peygamberin sünnetidir".
Tasavvuf yolundan maksat, Kur'ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyye üzere bir hayat ve Allah Teâlâ'ya giden yolda engelleri kaldırmak, maddi ve manevi güzel hasletlerle süslenmektir.
Reklam
İslâm alimleri vahyi ikiye ayırır: 1. Vahy-i metluv: Tilâvet edilmiş olan vahiy, Kur'ân-ı Kerîm. 2. Vahy-i gayri metluv: Tilâvet edilmemiş olan vahiy. O da Peygamber Efendimiz'in kalb-i şerîfine Allah tarafından ilham edilmiş olan mânaları, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kendi cümleleri ile insanlara anlatması; sünnet-i seniyye-i nebe- viyye, Peygamber Efendimiz'in sözleri. O da boş değildir, sebepsiz değildir. .... (وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحى ) "Resûlullah hevâ-yı nefsinden, boşuna konuşan bir insan değildir; konuşmaları boş sözler olamaz."
Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de daha çok ana esaslardan ve kaidelerden bahseder. Ara ara da cüzi meselelere girer. Kur'an-daha çok- usûl, Sünnet ise o usûl üzerine ibtina eden tebyîndir.
Kur'ân-ı Kerîm Allâh'ın kelâm sıfatıdır. Mahlûk ve hâdis değildir. Kur'ân-ı Kerîm harf, ses ve parçalardan da müteşekkil değildir. O bir mânâdır. Allâh Teâlâ sesleri ve harfleri yarattıktan sonra, bu Mânâyı Cebrail (a.s.) perde arkasından dinlemiş ve hıfz etmiştir. Sonra o Peygamberimize, Peygamberimiz (s.a.v.) ashab-ı kirama, onlar tabiîne, tâbiînden de bize kadar nakledilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm İbrânice ve Süryanice değildir. Kur'ân-ı Kerîm'in Arapça olarak indirilişi, Allâh'ın kelâmına delalet etmesi içindir. Kur'ân-ı Kerîm' in harfleri ve sesleri mahlûktur. Yazılı olan şey ise Mahlûk değildir. Kur'ân-ı Kerîm'e Mahlûk diyen kâfirdir.
Sayfa 67 - Bedir YayıneviKitabı okudu
Allah Resûlü(s.a.s.) vefat ettiği zaman, Hz. Âişe çok genç olmasina rağmen Kur'ân-i Kerim'i ve Sünnet-i Seniyye'yi en iyi bilen, anlayan ve muhafaza eden sahabilerin başinda yer aliyordu.
Sayfa 232Kitabı okudu
Mukaddes kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'in eksiksiz, yeterli, açık ve her şeyi açıklayıcı olmasına ve dinimizin de ikmal edilmiş bulunmasına rağmen, sünnetin ifade ettiği bir yorum ve anlatıma gerçekten ihtiyaç var mıdır, şeklinde bir soru aklımıza takılabilir. Gerçek şu ki, yüce kitabımızın yeterli, açık ve açıklayıcı oluşu elbette bir hakikattir. Ancak onun bu niteliklerine rağmen, muhatapları olan insanların anlayış seviyeleri farklı olduğu için onu tek tek doğru olarak anlayıp kavramaları mümkün değildir. Öte yandan sorumluluk için duymak değil, anlamak gerekmektedir. İnsanları anlamadıkları şeylerden sorumlu tutmak mümkün değildir. Bu sebeple kim, neyi anlamak ihtiyacında ise ona onu anlatmak lâzımdır. En iyi, en güzel, en doğru ve en doyurucu açıklamayı da elbette Kur'ân âyetlerini getirip tebliğ eden Peygamber yapacaktır. Peygamber'in açıklamalarını, hiçbir zaman Kur'ân'ın eksik, yetersiz ve kapalı olduğu anlamına gelmez. "Allah'a kul olmak"tan başka görevi bulunmayan insanlar, ancak bu açıklamalar sayesinde O'na nasıl kulluk edeceklerini öğrenmiş olacaklardır. Bu sebeple sünnet-i seniyyesiz bir müslümanlık düşünmek mümkün değildir.
Sayfa 17 - Erkam Yayınları, 1. Cilt (2014)
415 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.