Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Olsun, bir daha denerim. Üzülürüm bu sözlerine; biraz kendi kendimi yerim. Gene de iyi niyetle denerim bir daha." Selim güldü: "Bu biraz daha iyi oldu. Yalnız, kendi kendini yerken, bunu sen bile bilmeyeceksin, kendine bile söylemekten korkacaksın. Bir gölge gibi, kapının altından süzüleceksin. Duvarda karafatmalar; gerçek karafatmalar değil tabit. Daha kapıdan girerken hiç bir şeyin yoktu; oysa dereceyi koyuyorsun: otuz dokuz ateş..." "Dostoyevski için ölüp bittiğin halde bu sözleri söylemen tam humiliation bana kalırsa."
"Olsun, bir daha denerim. Üzülürüm bu sözlerine; biraz kendi kendimi yerim. Gene de iyi niyetle denerim bir daha." Selim güldü: "Bu biraz daha iyi oldu. Yalnız, kendi kendini yerken, bunu sen bile bilmeyeceksin, kendine bile söylemekten korkacaksın. Bir gölge gibi, kapının altından süzüleceksin. Duvarda karafatmalar; gerçek karafatmalar değil tabit. Daha kapıdan girerken hiç bir şeyin yoktu; oysa dereceyi koyuyorsun: otuz dokuz ateş..." "Dostoyevski için ölüp bittiğin halde bu sözleri söylemen tam humiliation bana kalırsa."
Reklam
İnsan bedenden ibaret midir ki; bedeni toprak altına girmekle (ve tabit artık beş duyuyla algılanamaz olmakla) ayrılık olsun. Bin dört yüz senedir Efendimizle beraber olan, Efendimizi içlerinde yaşatan nice büyüklerimiz yok mu?
Sayfa 26
Çağımızda -şu anlamlı kamu oyu sözü bin tane kafası olan bir ejderha olmalı- Ermeni-Yunan dostluğu sarhoşluğu içinde daha büyük bir zafer kutlanmadı. Basında devam eden yalanlar, sistemli bir şekilde yürütülen Türk aleyhtarlığı, daha önce de zavall Ermenileri katleden, şimdi isc asıl ¥unan haklarının kökünü kazımak isteyen Türkler'in gerçekte en büyük canavar ve hristiyan katili oldukları bütün dünyaya inandırıldı. Ispanyollar'ın Küba'da, Belçikalılar'ın Kongo'da, kendilerinin ise Hindistan'da yaptıklarını protesto etmek akıllarına aslâ gelmeyen Britanyalılar'ın Albino'nun Daily Chronicle ve Comp'un savaş çağrilarından dolayı hümanizm, hristiyanlık ve geçmiş hatraları, Yunan gramerilinin kuralsız. filleriyle kalplerinde büyük bir kizginlkla alelendiriliyor. Tabit ki bu yiğit (') düzenbazlar yapmş oldukları işin ciddiyetini kendileri de biliyorlar.
Almanya'nın her zaman sakin ve isabetli hükümler veren büyük elçisi Baron Saurma-Jealtsh, bir basın tcmsilcisi karşısında şunları açıkça söylemekten çekinmez: "Bomba atmış olan Ermeniler sadist, dengesiz, sonucu düşünemeyen tipler. Kendileri için bağımsızlık istiyorlar, politik rol oynamak istiyorlar ve Türkiye'de kendilerine politik dizginler bırakılmazsa ekonomik dizginleri ele geçirdikten sonra, Avrupa isteklerinde kendilerine yardımcı olmaźsa -Avrupa bu konuda yardımcı olamaz-, bütün Türkiye'de yaşayan hristiyanlar, bütün buradaki Avrupalılar'ı mahvetmeye kararlılar. Sultanın, bu hâin isyancıların üzerine yürümesi tabit hakkıdır. Ve ülkenin hâkimi olduğu müddetçe de bu hak onun elinden alınamaz... isyanın ele başları, talebe olarak Cenevre'de anarşist düşüncelere bulaşmış ekseri genç insanlardır'
"Hınçak"tan söz açılmişken, bu çeteden biraz bahsedelim. Biz, sözde Ermeni devlet düşüncesinin hizmetinde, gerçekte ise İngiliz menfaat politikasına hizmet eden Rotte Korah'i müteaddit defalar düşündük, mcselâ Mr. Hamlin'in daha önceki ilgi çekici tespitleri ile şüphesiz doğrudan doğruya İngilizler'in direktifi ile ve İngiliz.yardimı ile, yậni İngiliz maşası olarak Şark'ta kurulan bu gizli örgüt (Hınçak), İtalyan Carbonari şemasına göre son derece güzel organize edilmiş olup, İstanbul'da, Tiflis'de, Odesa'da, Marsilya'da, Cenevre'de, New York'da ve Londra'da komiteleri vardir. Görüldüğü kadarıyla buralarla doğrudan doğruya temas halinde bulunmakta; para, silah, pasaport ile donatılan merkez komitesi bütün milli kahramanlık icraatlarını, sabotajları hükümet devirme gibi olayları tezgâhlamaktadır. Meşhur banka ve sabotajı da bunlar arasındadır. Çetenin gayesi -üyelerin kendisini anladığı biçimde "Türk boyunduruğundan kurtulma'` ve tabit bütün kahramanları derhal bakan, müsavir, general ve büyük kazançla gizli özel müşavir olacakları bağımsız bir Ermenistan Cumhuriyeti'nin tesisi idi. Fr. Hannotaux'a göre sözde "Ermenistan'tn sadece takriben % 16 Ermeni ihtiva ettiği, bizzat şerefli Lord Duffer'in de aralarinda bulunduğu" bütün akıllı insanların böyle bir devIetin kurulmasının coğrafi imkânsızlık olarak izah ettikleri, bir Ermeni milli devletinin ancak sadece tefeciler, postacılar, bankerler ve küçük tüccarların oturduğu ıssız. bölge olacağı gayet açıktır.
Reklam
POZZO: Kimmiş! Siz, ikiniz, düşünmeyi becerir misiniz ki? ESTRAGON: O düşünebilir mi ki? POZZO: Elbette. Yüksek sesle. Hatta eskiden pek şirin düşünürdü, saatlerce dinlemeye doyamazdım. Artık ... (ürperir). Her neyse, yazık. Eee, bizim için bir şeyler düşünmesini ister misiniz? ESTRAGON. Ben dans etmesini tercih ederim; daha eğlenceli olmaz mı? POZZO: Her zaman olmayabilir. ESTRAGON: Sence daha eğlenceli olmaz mı, Didi? VLADIMIR: Ben düşünmesini dinlemeyi tercih ederim. ESTRAGON: Belki de önce dans edip sonra düşünebilir, tabit ondan çok şey istemiş olmazsak.
Sayfa 50
Çocukluk tabit gibi uzun ve dar, kendi kendine içinden çıkmak mümkün değil.
~< Seküler akıl merkezli bir siyasal/ sosyal yapı BATI
●> Niceliğin yavaş yavaş kontrolü ele geçirdiği bu dönemde tâbiat halâ teolojik Çıkarimlar yapabilecek bir alan olarak kendini koruyordu. Hem kutsal kitabın hem de tabiâtın aynı Varlığın eseri olması sebebiyle ikisi arasında bir çatışmanın olamayacağı Varsayıliyordu.Bilimsel bilginin tek kaynağının tabiàt olduğu; fakat tabiàtın aynı zamanda Tanrı'yı bilmenin bir yolu Olduğu için teolojik bir uzanımı da bulunduğu kabul ediyordu.Ancak bu bilim adamlarinda yerini koruyan tabii teoloji İçinde Tanrı , âlemin işleyiş sürecini İzah ederken ortaya çıkan boşlukları doldurmak için tutuluyordu. 17.y.yıla geldiğimizde dikkatler doğal sebeblere odaklandığı için, Tanrı'nın rolü de adım adım ilk sebeb'le özdeşleştirilmeye başlandı ve artik boşluk doldurucu bir unsur olarak bile referans almamaya başladi.
"Tabit ya!" dedi ihtiyar "Yalnız öğretmenler talebe değil, bana kalırsa, dünya bir okul, bütün insanlar da O okulun talebeleridir. Doğan her insan bu okula yazılır, ölen her insan da şehadetnamesini (diplomasını) alıp gider."
Reklam
Daha şu kadarcıkken hiç nasibim yoktu sevgiden yana, hiçbir şeyi sevemiyordum, oysa tabit beni sevmek için yaratmıştı.
Cemal Süreya şair olduğu için ve Nahit Hanım da şairlerin sevgilisi olduğu için, "cumhuriyet gibi kadın" diye övmüştü onu, devlet gibi akıl, tabit gibi yakın, gökyüzü gibi güleç, suç gibi güzel...
Kitabın nasıl hazırlandığına gelince… Önce kitabın adından başlamalıyım herhalde. Yapıta neden Korkulu Ustalık adını verdim? Çünkü "Korkulu Ustalık", bu kitaba da alınmış olan, Turgut Uyar'ın Şimdilik dergisinde yayınlanmış bir yazının başlığı. Şiirde ustalıktan korkan, acemiliği efendimiz diyerek baş tacı eden bir şairin kitabına bu adın yakışacağını düşündüm. O nedenle kitaba Korkulu Ustalık adın verdim. Tabit sonuçta bu ad, kitabı hazırlayanın bir seçimidir.
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.