Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Britanya Empirislerinden, Hume:
"Hume, 1711'den 1776'ya kadar yaşadı. Düşünceleri bugün en önemli empirist felsefe olarak kabul ediliyor. Ayrıca, büyük filozof Immanuel Kant'a esin kaynağı olması bakımından da önemli Hume. Hume İskoçya'da, Edinburgh yakınlarında yetişti. Ailesi hukukçu olmasını istiyordu. Ama kendi eğilimi oldukça farklıydı, 'felsefe ve bilgi konuları dışında kalan her şeye karşı aşılmaz bir isteksizlik duyduğunu' söylüyordu. Büyük Fransız düşünürleri Voltaire ve Rousseau gibi Hume da tam Aydınlanma Çağı'nda yaşamıştı. Avrupa'da uzun geziler yaptıktan sonra Edinburgh'a döndü. En önemli eseri olan 'İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme' yayımlandığında yirmi sekiz yaşındaydı henüz. Söylediğine göre, bu kitaptaki temel fikir daha on beş yaşındayken aklına gelmiş."
Sayfa 303 - Pan
+ Locke
Locke cinslere özgü rollerin tartışıldığı yeni dönemde yetişmiş ilk filozoflardandı. Daha sonra kadınların eşit haklar elde etmesinde önemli bir rol oynayacak olan adaşı John Stuart Mill'i çok etkilemiştir bu açıdan. Zaten Locke ancak 18. yüzyıl Fransız Aydınlanma Çağı'nda tam anlamıyla güçlenecek olan pek çok liberal fikri önceden ifade etmiş bir düşünürdü. Örneğin güçlerin ayrılması ilkesini ilk savunan odur..."
Sayfa 301 - Pan
Reklam
Julia aralarında herhangi bir tuhaflık oluşsun istemiyordu. Clay ile sadece iyi zamanları, tatıyı isti- yordu. Birlikte geçirdikleri bu hafta sonu, nefis bir çö- reğin üzerindeki krem şanti gibiydi. Gerçek değildi ve bunda da hiçbir sorun yoktu. Julia kesinlikle çörekleri çok ama çok seviyordu ve tam şu anda bir ısırığa ihti- yacı vardı. Yanında
Sayfa 140
Abdülhamit, İsamcıların tarihte referans alabileceği, siyaseten ve ahlaken en kirli ve en sorunlu isimdir. Çünkü, sadece aydınlanma ve modernleşme yanlılarının değil, Ali Suavi ve Mehmet Akif Ersoy gibi Müslüman kimliği önde olan aydınların bile şiddetle karşı çıktığı, onlara da zulüm uygulayan bir zalimdir. Yeni rejimin referansı yapılmak istenen Abdülhamit, yenilikçi ve devrimci fikirlere sahip olduğu için Mustafa Kemal'i bile tam 4 kez tutuklatıp aylarca zindanlara atan sultandır.
Sayfa 100Kitabı okudu
"Oğlum nereye gömüldü?" "Baharda lalelerle donanan, günün ilk ışıklarıyla aydınlanan bir tepenin yamacına gömüldü. Tam bir askeri törenle. Silah arkadaşları mezarının başında havaya ateş ettiler." (Onu ellerimle gömdüm. Siperimizde hemen çamurlu suların doldurduğu derin bir çukur kazdım. Cesedini, toprak yüzüne fırlamaması için taşlarla doldurdum...)
Sayfa 190Kitabı okudu
Aydınlanma seçkinci bir durumdu. Bundan memnun olsak da, olmasak da böyleydi. Her çağda ve hemen hemen her alanda küçük bir grup aydınlanmış azınlık bulunuyordu. Bunlar hayatlarını, bir sonraki evrimsel aşamanın tam eşiğinde yaşıyorlardı. Belki o aşamanın gerçekleşmesine daha yüzlerce yıl vardı. Tarihin belli kilit dönemlerinde bu seçkin azınlıkların biri ya da öbürü, bütün kültürü etkileyebilecek kadar genişliyor ya da sesini çıkarabiliyordu. O zaman evrimin yoluna önemli bir taş daha döşenmiş oluyordu. Wiggs aklından eski Mısır’da Akhenaton dönemini, İran’da Zerdüşt dönemini, Yunan ve İslam’ın altınçağlarını, Çin kültürünün birkaç büyük devrini ve Avrupa Rönesansı’nı düşünmekteydi. (Keltler de büyük bir uygarlık yaratabilirdi, diye anlatıyordu Priscilla’ya... tabii eğer kilise onları vaktinden önce kıskıvrak yakalamasaydı.) İşte Amerika’da da 1964-1971
Reklam
Babam öldüğünde cüzdanından katlanmış bir gazete kupürü çıkmıştı. Olimpos’taki Yanartaş’ın fotoğrafıydı, altında da kısaca bölge hakkında bilgi. Gitmek istemiş de gidememiş, canım benim. Sonrasında oraya defalarca gittim ben. Ateşin karşısına oturup saatlerce izledim. Tam bu noktada, “İşte o anda anladım ki” gibi beylik bir ifade tonuna geçip bu hikâyeden çıkarılacak dersi anlatmaya başlamam gerekir belki. Yok ama, ders mers yok, hayat böyle bir yer değil. İnsan istiyor ki, her şey birbiriyle bağlantılı olsun, işaretleri takip ederek bir sonuca ulaşılsın ve o anda bir aydınlanma yaşansın. Ama olmuyor. Babalar ölüyor, ceplerinden yanan taşların fotoğrafı çıkıyor, sen o taşların yanlarına gidip oturuyorsun, saatlerce bakıyorsun, bakıyorsun ve hiçbir şey anlamıyorsun.
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Rousseau
“Ama ansızın insanların arasına karışmamaya, kültürlü ve seçkin çevrelerle takılmama-ya, artık onu tatmin etmeyen ve heyecanlandırmayan başarıları kovalamamaya karar verir. Peruk takmayı ve şık kıyafetler giymeyi bırakır, entelektüel toplantılardan kaçar, şöhretli makamları terk eyler. Akabinde yoksul bir adam gibi giyinip, geçinmek için nota yazmaya başlar. Zira sıklıkla dile getirdiği üzere, tek isteği sadece kendine tabi olmaktır. Rousseau’dan “Yeni Dioge-nes” diye bahsedilmeye başlanır: Aydınlanma’nm “hırçın ada-mı”dır o. Fakat kesip atmamıştır her şeyi. Tam o zamanlarda kral, Rousseau’nun müziğiyle tanışır ve vurulduğu bu müziği halka duyurur.”
William Blake'in söylediklerini düşünüyorum: "Aptallığında ısrar eden aptal, eninde sonunda bilge olacaktır." Bu nedenle, aptalca dinlerin bile aydınlanma yolları olma olasılığını değerlendiriyorum; aydınlanmadan ne kadar uzaklaşırsanız ona o kadar yaklaşırsınız, çünkü yol bir dairedir.
Hayır," dedi babası. "Onu götüremezsiniz. Lürfen, Serilda." Tekrar dönüp babasına baktığında, karşılaştığı ıstırap dolu ifade onu ürkütmüştü. Her ne kadar herkesin Erlking ve hayalet maiyetiyle ilgili şüpheleri ve korkuları olsa da Serilda babasının başka bir şey sakladığını gözlerinden okuyordu. Bu sadece yüzlerce perili hikâyenin neden olduğu korkudan başka bir şey... Çaresizlikle gelen bir aydınlanma haliydi. Serilda bu adamla giderse eğer onu çok korkunç şeylerin beklediğinden emin olduğunu açığa vuran bir ifade. "Belki de şu şekilde ifade etmem daha doğru olur," dedi hayalet, "bu davet bir rica değil. Reddetmeniz halinde, talihsiz sonuçları olabilir." Serilda'nın nabzı hızlandı ve babasının ellerini tutup sıkı. "O haklı baba. Kimse Erlking'in davetine hayır diyemez. Kendilerinin... Ya da ailelerinin başına bir felaket gelmesini istemiyorlarsa." "Veya tüm kasabalının ya da sevdikleri herkesin..." diye ekledi hayalet sıkılmış bir sesle. Cümlesini bitirirken, Serilda onun esnemesini bekledi ama adam sert, uyarı dolu bir bakışla duruşunu korudu. Babası, "Serilda," dedi alçak sesle, gerçi gizli gizli konuşmaları mümkün değildi. "Daha önce karşılaştığınızda ona ne dedin? Şimdi senden ne istiyor olabilir?" Serilda başını salladı. "Tam olarak sana anlattıklarımı söyledim baba. Sadece bir hikâye." Olabildiğince soğukkanlı bir şekilde omuz silkti. "Belki başka bir hikâye daha dinlemek istiyordur."
Reklam
Görünüşü kur­tarsa da, devrimin hedef aldığı kurumların pek azı gerçek anlamda yara almadan hayatta kalabildi. Tam anlamıyla artık hiçbir şey kutsal değildi. Tüm erk, tüm otorite, tüm kurumlar artık geçiciydi ve ancak ussallık ve yararlılık açılarından savunulur oldukları sürece geçer­liydiler. Bu bağlamda, Fransız Devrimi, Aydınlanma'nın zaferini gerçekten de temsil etti ve hâlâ içinde yaşadığımız, aklı esas alan dünyaya giden yolu gösterdi.
Sayfa 116 - PdfKitabı okudu
Çoğunluk, der Kant, bir yetidir: Erginleşme yetisi, bağımsızlık ve otonomi yetisi. Düşünce ayrılığı yetisi. Çoğunluk olmak -metnin üç anlatısını ele alıyorum- örneğin bir kitaptan alıntı yapmaya ihtiyaç duymadan düşünebilmek; başka bir vicdanın rehberliğine gerek kalmadan hayati seçimler yapabilmek, bir doktorun reçetesini körü körüne takip etmeden kendine sağlıklı bir yaşam için gerekli kuralları koyabilmek. Azınlık tam tersi, bir başkasının düşüncelerini, dav- ranışlarını ve tavırlarını kendisine dayatmasına izin vermektir. Aydınlanma (Almanca Aufklärung) kişinin kendini azınlıktan koparıp çoğunluğa yöneltme çabası, bu çabadan doğan gerilim, birinden ötekine geçerkenki hareket halini ifade eder. Aydınlanma bir süreç, bir çabadır.
Sayfa 124 - Cogito / YKY YayinlariKitabı okudu
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Ruhun aydınlanma süreci işte tam burada başlar; artık akıntıya kürek çekmemeli, kendini yaşam suyu içinde serbest bırakmalı ve gidilmesi gereken yere gitmelidir. *
Ardına değin açtığım pencerelerden odanın içine serin bir hava doldu.Odanın aydınlanan mavimsi boşluğunda,başlayıp başlayıp bıraktığım resim taslaklarını seyre daldım.Kaç kez yeniden başladığım halde yapacağım tabloyu tam olarak gözümün önünde canlandırıyordum.Yazın erkenden doğan güneşin şu kızıllığı insanın içine nasıl gittikçe büyüyen bir aydınlık serper, nasıl yakalanması güç, anlaşılmayan bir cıvıltıyla ruha dolarsa, bende insanı sarıverecek bir anlatım gücü arıyorum.
Sayfa 7 - Ketebe yayıneviKitabı okudu
965 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.