Bu nedenle kardeşler, bütün çile ve sıkıntılarımız arasında, imanınızdan ötürü sizinle teselli bulduk. Çünkü siz Rab'be bağlı kalırsanız, biz asıl o zaman yaşarız. Tanrımız'ın önünde sizden ötürü büyük sevinç duymaktayız. Buna karşılık Tanrımız'a sizin için yeterince nasıl şükredebiliriz? Sizinle yüz yüze görüşmek, iman konusundaki eksiklerinizi tamamlamak için gece gündüz var gücümüzle dua ediyoruz.
Babamız Tanrı'nın kendisi ve Rabbimiz İsa size kavuşmamız için yolumuzu açsın! Rab birbirinize ve bütün insanlara beslediğiniz sevgiyi, bizim size beslediğimiz sevgi ölçüsünde çoğaltıp artırsın! Öyle ki, Rabbimiz İsa bütün kutsallarıyla geldiğinde, Babamız Tanrı'nın önünde kutsallıkta kusursuz olmanız için yüreklerinizi pekiştirsin.
(1.Selanikliler 3:7-13)
Vatanımız ve evimiz olsun istememiz, şurası bizim topraklarımız dememiz, bizim tapınağımız, bizim Tanrımız, yani benim evim, benim barkım dememiz Tanrı iradesine aykırıydı belki de. Tanrı belki de bu yüzden, arzularımızı gözle görünen şeylere bağlamayalım; O'na, ulaşılmaz ve görünmez olanı yalnızca içsel bir bağlılıkla sadık kalalım diye tapınaklarımızı yıkıp, bizi vatanımızdan koparmıştır. Belki bizim gerçek yolumuz budur, hüzünle geriye ve özlemle ileriye bakarak, huzuru arzularak ama daima huzursuzluk içinde sürekli yollarda olmamızdır; hedefi bilinmeyen ama ısrarla yürünen yoldur kutsal olan, işte bu gece nasıl sonlanacağını bilmeden karanlığa ve tehlikeye doğru yürüdüğümüz yol gibi.
Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa'nın onlara güzel yanıt verdiğini gören bir din bilgini yaklaşıp O'na, "Buyrukların en önemlisi hangisidir?" diye sordu. İsa şöyle karşılık verdi: "En önemlisi şudur: 'Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab'dir. Tanrın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.' İkincisi de şudur: 'Komşunu kendin gibi seveceksin.' Bunlardan daha büyük buyruk yoktur."
Belki de bilge Süleyman bilge değildi, çünkü Tanrı sanki insanmış ve tek bir mekânda, tek bir halkın arasında kalacak bir ev arzularmış gibi Kudüs’te tapınak inşa etti. Sanki altın dindarlıktan, mermer de içsel değerden daha üstünmüş gibi Tanrı’ya öylesine görkemli bir ev inşa etmesi günahtı belki. Biz Yahudi halkının diğerleri gibi vatanımız ve evimiz olsun istememiz, şurası bizim topraklarımız dememiz, bizim tapınağımız, bizim Tanrımız, yani benim evim, benim barkım dememiz Tanrı iradesine aykırıydı belki de. Tanrı belki de bu yüzden, arzularımızı gözle görünen şeylere bağlamayalım; O’na, ulaşılmaz ve görünmez olana yalnızca içsel bir bağlılıkla sadık kalalım diye tapınaklarımızı yıkıp, bizi vatanımızdan koparmıştır. Belki bizim gerçek yolumuz budur, hüzünle geriye ve özlemle ileriye bakarak, huzuru arzulayarak ama daima huzursuzluk içinde sürekli yollarda olmamızdır; hedefi bilinmeyen ama ısrarla yürünen yoldur kutsal olan, işte bu gece nasıl sonlanacağını bilmeden karanlığa ve tehlikeye doğru yürüdüğümüz yol gibi.
Kurban bayramını çocuğa ne kadar müşfik biçimlerde anlatırsanız anlatın, kurban bayramının dayandığı geleneksel öğretiyi çocuğa aktarmak, ona "Aslında çocuğu kurban edecektik. Ama Tanrımız o kadar o kadar merhametli, o kadar affedici, o kadar iyi bir Tanrı ki son anda çocuk yerine koçun kurban edilmesine izin verdi. Bundan dolayı o Tanrıya müteşekkir olmalıyız," demek, kurbanlık hayvan yerine aslında her yıl sembolik olarak çocuğu kurban ettiğimizi söylemek, kurban kesilirken "Tanrı bu lütfü bağışlamasaydı" kurban yerine çocuğun o kılıcın altına yatacağını çocuğa hissettirmektir.
Tanrılarımız yarattıkları insanları yeryüzünden yok etmeye karar vermişler. O sırada Şuruppak kentinde son derece iyi kalpli, Tanrı korkusu bilen, Tanrıların bildirilerini alabilen Ziusudra adlı bir kral varmış. Bizim Bilgelik Tanrımız saygın Enki, Tanrıların insanları yok etme kararına çok üzülmüş, ama onları tek başına bundan caydıramayacağını anlayınca, Kral Ziusudra'ya bir duvar arkasından, bir tufan olacağını fısıldamış ve hemen verdiği ölçülere göre bir gemi yapıp içine alabildiği kadar insanı ve hayvanı sokmasını önermiş Kral, Tanrının tarifine göre çok büyük bir gemi yapmış, insanları ve hayvanları içine sokup kapısını kapadığı anda, bir fırtınanın patlaması ile birlikte gökten sanki denizler gibi yağmur boşanıvermiş. Bir anda her şey, her yer sular altın kalmış. Buna karşılık kralın gemisi şu yüzünde salına salına dolaşmaya başlamış. Bu, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur tam 7 gün 7 gece durmadan sürmüş.