Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tarık Alşan

Duyduğuma, okuduğuma göre, başkasına karşı çok büyük bir sevgi duymak, aynı oranda bencilliği delaletmiş. Ama bu davranışın neresinde bencillik olduğunu bir türlü göremedim doğrusu.
Sayfa 102Kitabı okudu
Reklam
Ah, bu kadınlardaki sıvışkan, arka sallayışlı dişilik! Babamın bıyık buruşları! Kaçamak çimdikler; mutfakta, sırtları kambur sarılmalar? Babamda korkunç bir kadın düşkünlüğü vardı. Onun gibi olmama kararını, bu iğrençlikleri gördükçe vermiş olacağım. Salt onun rahatını kaçırmak için üstlerine giderdim. Tokatlardı beni. Nasıl istiyordum bu dayakları bilsen! Onlar beni "babayı sevmeme" azabından kurtarıyordu. Onun hizmetçilerle düşüp kalktığını teyzem de bilirdi. Yakınmazdı. Sonraları onun bu eve nasıl dayandığına şaşmışımdır. Benim yüzümden mi, yoksa her gece babamın erkekliğinden payını aldığı için mi? Okuldan suratımda çürükler, tırnak yaralarıyle döndüğüm günler babam, "— Görürsünüz, adam olmayacak bu çocuk," derdi. Konuşmazdım. Sevinirdim. Babam adamsa ben olmayacaktım. "Büyüyünce bıyık bırakmayacam" derdim kendi kendime. Ertesi gün daha çok dövüşürdüm. Ötekiler benden yıldılar. Öğretmenler babama yazarlardı. İyi ki okumamı istemiyordu. Yoksa ona inat okumazdım. "— Okuyup da ne olacak? İşadamı olmalı," derdi. Teyzem ona çıkışırken, ben işadamı olmamaya karar verirdim. Bazı kere teyzem bana büyüyünce ne olacağımı sorardı. "—Bilmiyorum," derdim. "Komisyoncu olmayacam ben." Gülerdi. Başını sallar, "— Sen," derdi, "bu kötü adamın yüzünden azap çekeceksin." O zamanlar onun, kötü dediği bu adamın metresi olduğunu bilmezdim. Sevilende bizimle ortak duygular vardır sanırız. Onun da babamdan iğrendiği kanısındaydım. Durumu benden iyi gizlemişlerdi doğrusu. Çok geç farkına vardım.
Sayfa 124Kitabı okudu
Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Savaş humması. Jaime sıkça bahsederdi bundan ama Tyrion kendi başına geleceğini düşünmemişti hiç. Zaman bulanıklaşmış, ağırlaşmış, hatta durmuştu; şimdiki andan başka bir şey kalmayana dek yok olmuştu geçmiş ve gelecek; korku gitmişti, düşünce gitmişti, hatta bedeni gitmişti. “Yaralarını hissetmezsin bile,” demişti Jaime. “Zırhının ağırlıyla ağrıyan sırtını, gözlerinin içine akan teri hissetmezsin. Hissetmeyi bırakırsın, düşünmeyi bırakırsın, sen olmayı bırakırsın; sadece dövüş vardır, sadece düşman, bir adam, sonra bir diğeri, sonra diğeri, sonra diğeri; onların korktuğunu ve yorgun olduğunu bilirsin ama sen ne yorulursun ne de korkarsın. Damarında hayat akar, ölümle sarılmışsındır ama düşmanın kılıcı o kadar ağır hareket eder ki sen kahkahalar atarak aralarında dans edersin.”
Sayfa 349Kitabı okudu
Bizim ailede akşam yemeğinin saat kaçta yendiğini bile soruyordu; sanki ben hâlâ onu bilebilirmişim gibi; sanki bana hükmeden heyecan, boş belleğimde, felce uğramış midemde, iştahsızlık veya açlık duyumu, akşam yemeği veya aile kavramı bırakmış gibi. Ne yazık ki, midemdeki felç geçiciydi. Farkına varmadan aldığım pastaları bir an gelecek, sindirmek gerekecekti. Ama daha o âna çok vardı. Bu arada Gilberte "çayımı" hazırlıyordu. Durmadan çay içiyordum; oysa bir fincanı bile yirmi dört saat uyumamı engelliyordu. Annem de, "Ne tatsız bir durum, bu çocuk ne zaman Swann'lara gitse hasta dönüyor" demeyi alışkanlık haline getirmişti. Ama ben Swann'ların evindeyken, içtiğim şeyin çay olduğunu biliyor muydum acaba? Bilseydim de içerdim; çünkü şimdiki zamanı fark etme yeteneğine bir an için kavuştuğumu farz etsek bile, bu, geçmişi hatırlayabileceğim ve geleceği öngörebileceğim anlamına gelmezdi. Hayal gücüm yatmayı aklımdan geçirebileceğim, uyku ihtiyacı duyabileceğim kadar uzaktaki bir zamana gidemiyordu.
Reklam
Bir yazar hoş birkaç havai fişek patlattı diye hemen şaheser damgası yapıştırıp ortalığı velveleye veriyorlar.
“Yüz yıl önce, ikimiz de çok genç olduğumuz için, şu zavallı adamla bana yaşamı haram ettiler; şimdi de çok yaşlı olduğumuz için aynı şeyi yapmak istiyorlar.”
Sayfa 411Kitabı okudu
Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar, Ölümleri olur zaferleri, Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi. En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir, Aynı tat isteği, iştahı köreltir. Onun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin, Hedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır.
İtinayla bahçesine bakan, çiçeklerini kesip ağaçlarını budayarak cennet yaratan birisiyle, gitmek istediği yolda sırtındaki yüke karşın inatla, soluk soluğa yürüyen birisinin ortak bir yanı vardır. Güneşin ışığını bir dakika daha fazla görmek isterler.
Hayatın sonunda olanlar için ölmek gitmek demektir. Hayatın başlangıcında olanlar için gitmek ölmek demektir.
Sayfa 306 - Cilt 4Kitabı okudu
Reklam
Uzakta olan bir insanın anısı kalbin karanlıklarında aydınlanır. Ne kadar kaybolursa o kadar parlaktır. Umutsuz karanlık ruh ufkundaki şu aydınlığı görür. İçteki gecenin yıldırdığı aydınlık.
Sayfa 63 - Cilt 4Kitabı okudu
Ertesi gün hiç olmayan bir kahvaltıyı nasıl hazırladığını, ben yerleri kurularken sofrayı kurduğunu, evin içindeki deniz felaketinin ardından ortalığı topladığını hatırlıyorum. Birlikte kahvaltı ederken gözlerindeki o hüzünlü bakışı hiç unutmadım: "Neden beni bu kadar yaşlıyken tanıdın?" der gibi. Doğruyu söyleyerek yanıtladım onu: "İnsan gerçekte olduğu değil, hissettiği yaştadır."
Sayfa 53 - CanKitabı okudu
Çetin, o gün masamdan kalkıp, kutsal kitabım diyebileceğim, sayfalarını meyve lekeleriyle doldurduğum bir kitap vermiştim Nihal'e. Ama keşke vermeseydim! Beni zayıf düşüren, algılarımı çarpıtan bir ilişki böylece başlamıştı. Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum, hâlâ öyle!
Bu ülke, ki Netamiye derler adına, ulu bir ejderhanın mide fesadından doğdu. Biz oradaydık, gördük her şeyi. Kıyametin yarım boy küçüğü bir alamet gündü. Yalan elbet, ulu falan değildi ejderha. Kanatlarından irin saçan, pespaye bir yaratıktı aslında. Hastaydı, uçarken kusuyordu sürekli. Şöyle son bir kez titredi, süzülürken ağzını açtı ve macunumsu fokurdak bir sıvıyı, uzun ince kilimler misali, kadim suyun ortasına seriverdi. Ejderha olgun armut gibi yere düşerken, macunkilim de hızla katılaştı, kabarcıklarından dağlar vadiler denizler hasıl oldu, bu ülke böyle vücut buldu. Üzerinden her daim ekşi kokulu dumanlar tütmesi bundandır.
Sayfa 25 - MetisKitabı okudu