Hiçbir kitabı okuduktan sonra böylesine kötü hissettiğimi, ağlamaklı olduğumu, sinirlendiğimi, tepkisiz kaldığımı, birine sarılma ihtiyacı duyduğumu, sessiz kalabildiğimi ve aynı zamanda öylece boşluğa bağırma hissine kapıldığımı hatırlamıyorum.
Bir arkadaşlık, bu kadar samimi, sıcak ve masum olabilir mi?
Evet yazarımız bize bu bahsini
Camus ve Sartre’ın isimleri çoğunlukla birlikte anılır. İkisi de Edebiyat dalında Nobel kazanmıştır. Sartre daha yaşlı olmasına rağmen, Camus daha erken erişmiştir bu ödüle. Edebiyat denilince Camus’yu kıyas götürmeyecek şekilde farklı bir yere koyarım ben. Benim nazarımda Camus, birkaç gömlek üstündür Sartre’dan.
“Yabancı” bizim ülkemizde de
Marcel Proust 'a göre; 'Kitapları kitaplara bağlı kalarak eleştirmek daha sağlıklı bir yöntemdir.' Lakin bugün yapacağım inceleme biraz daha farklı olacak. Ben Proust'cu eleştirme yönteminden ziyade
Sainte - Beuve ' nün savunduğu eleştiriyi yapacağım. Sainte beuve' ye göre ise ' Bir kitabı, yazarın kişisel
YouTube kitap kanalımda Albert Camus'nün hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/-_X3xWwwAoA
Fransız fırınlarından aldıkları bagetleri koltuk altlarında taşıyan şık giyimli Batılı kadınlar ile Selefi-İslami hareketi savunan adamların Casablanca filminin etnik çeşitliliğiyle bir
Doymak bilmez insanoğlunun iştahını kabartan yeni dünyanın nimetlerine ulaşmak gibi aptalca düşler uğruna acımasızlığın sınırlarını zorlayan bir avuç istilacının yarattığı kaosun içinden çıkıp, karanlığın yüreğine bir yılan gibi kıvrılarak yol alan, incelikli bir dehşet.Yazarın hayat tecrübesi, ya da haddinden fazla melankolik hâlet-i
Çocukluktan beri bana hayvanlara eziyet
etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum bütün kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Ama işte zaman geçiyor ve tüm bu ölümlere, acılara ve kana alışmaya başlıyorum; gündelik hayatta da daha duyarsız, daha tepkisiz olduğumu ve yalnızca en kuvvetli itkilere cevap verebildiğimi hissediyorum, ama savaş gerçeğinin kendisine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım reddediyor. Bir milyon insan bir yerde toplanıp edimlerine haklılık kazandırmaya çalışarak birbirini öldürüyor ve hepsi eşit derecede hasta ve hepsi eşit derecede mutsuz. Delilik değil de nedir bu?
Bu yaşıma gelene kadar öğrendiğim en muazzam şey,tepkisiz kalabilmek.İnanılmaz kırılmış,şaşırmış ya da üzülmüş olsam bile her şeyin olabilirliğini,herkesin her şeyi yapabileceğini kabullenmek..
Muhafazakar, sağcı bir ailenin, dinsiz, kuir bir çocuğu olarak, ailemin kınadığı, adının geçmesine izin vermediği bir insan olarak Deniz Gezmiş’i hep merak etmişimdir. 2019 yılında lise 11.sınıf öğrencisi olarak kitap fuarında aldığım, ve bugüne kadar kitaplığımda adı gözükmesin ve annem görmesin diye ters olarak tuttuğum bu kitabı, sonunda okuyabildim. İyi ki şu an, bir üniversite öğrencisi olarak okumuşum. Yıllar önce yaşıtlarımın verdiği savaşı okumak beni çok etkiledi. Kendimi yetersiz hissetmeme, şu anki gençliğin tepkisiz yaşamına üzülmeme neden oldu. Nasıl bu hale gelebildik? Deniz gezmiş idam edildikten sonra herkes susmaya mı karar verdi? Gençlik nasıl böyle uyuşturulabildi? Kendime bakınca bile, şu an bir eylem olsa okulumda, katılmaz, uzaktan izlerdim büyük ihtimalle, aman sicilime işlemesin, başıma bir şey gelmesin diyerek. Bu düşüncelerimden bile utanıyorum, özür diliyorum Deniz’lerden…Benim gibi Deniz Gezmişi internetten değilde bir kitaptan öğrenmek istiyorsanız bu kitap sizin için.
Not: kitap ayrıca gözümün açılmasını sağladı, sağcıların amerikanın kuklası olduğunu bana hatırlattı, ve yine sağcıların beyinsiz zorbalar olduğunu gösterdi. asla değişmemeleri ne kadar komik değil mi?
“Çocukluktan beri bana hayvanlara eziyet etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum bütün kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Ama işte zaman geçiyor ve tüm bu ölümlere, acılara ve kana alışmaya başlıyorum; gündelik hayatta da daha duyarsız, daha tepkisiz olduğumu ve yalnızca en kuvvetli itkilere cevap verebildiğimi hissediyorum, ama savaş gerçeğinin kendisine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım redediyor. Bir milyon insan bir yerde toplanıp edimlerine haklılık kazandırmaya çalışarak birbirini öldürüyor ve hepsi eşit derecede hasta ve hepsi eşit derecede mutsuz. Delilik değil de nedir bu?”
Sahi siz duydunuz mu sustuklarımızı?
Hayat devam ediyor… mu gerçekten?
Birinci yıl… Bir yıl 365 gün müydü? Peki neden ben 365 yıl geçmiş gibi ama aynı zamanda da bir saniye bile geçmemiş gibi hissediyorum?
Bir daha gökyüzünü, güneşi, denizi, sevdiklerinizi göremeyeceğinizi, artık her şeyin bittiğini düşünüp yaşamdan koptuğunuzu hissettiniz mi?