Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Allah-u Ekber
Roma sirklerinin yerine Mekke meydanları; aslanlar yerine kavuran güneş.. Sırtlarında tenleri üzerine demir zırhlar geçirilmiş, güneşin en kızgın saatinde açıkta bekletilenler.. Karşılarında bütün bir curcuna; yuha, tükürük, tokat, tekme, küfür... Hepsinin yüzünde derin bir tevekkül, teslimiyet, huzur ve emniyet. Tüm yaşatılanlara rağmen İslâmdan dönen yok..
Sadece Allah'a hamd eder; efendimiz Muhammed S.A.V aile ashabına da Salât-u selâm ederiz. Yine Selam Yerde ve gökte seçilmiş olanların üzerine olsun muvaffakiyetim Allah'tandır.ona tevekkül eder ,ondan yardım dilerim.
Reklam
Yağmur yağıyordu. Damlalar bulutundan ayrılıp ne de güzel gölün üzerine narin narin iniyordu. Buluttan koptuğunda nereye düşeceğini bilmeden, hesap etmeden, üstelik bunu dert etmeden düşüyordu göle, dağa, toprağa. "Elbet beni Yaratan bunu hesaplamıştır," diye düşünüyordu damlalar. "Nereye düşersem düşeyim dönüşüm Allah'a değil mi?" diye tevekkül içinde musiki lezzetinde düşen bir damla kadar bile olamadığımı anladım. ... Ey Yunus, o damla ne rüzgâra inciniyor, ne düştüğü yere bağlı kalıyor. Ya sen? Bunca vesvese onca hesap niye? Düş yağmur gibi yoluna. Yanmaya giderken ıslanacağın kadar ıslanmaya bak. Belki bir daha böylesine yağan yağmuru göremezsin. Bırak sebeplerin sonuçlarını, sonuçların sebeplerini. Hepsi aynı el tarafından yaratılmadı mı? O halde ne fark eder senin için? Sen esas şu sualin yanıtını ver: Yüreğin ne kadar geniş?
17 Eylül 1914'te Mustafa Kemal Sofya'dan Tevfik Rüştü (Aras) Bey'e bir mektup göndermişti. Mustafa Kemal bu mektubunda 1. Dünya Savaşı'nın geleceğini nasıl gördüğünü açıkça ortaya koymuştu: "Birtakım insanlar vardır ki hakkımdaki fikirleri daima olumsuzdur. … Benim, her ne şekilde olursa olsun vücudumun ortadan
Sayfa 25 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Musibetler karşısında rıza ve tevekkül, iman sahibi olmanın alametidir
Efendimizle (sav) birlikte bir grup muhacir, Kuba mescidine geldiler. Ensar topluluğundan insanlar mescitte oturuyorlardı. Efendimiz orada bulunanlara; "Siz mümin misiniz?" diye sor­du, cemaat sustu, kimse ses çıkarmadı, sonra aynı soruyu tek­rar sordu. Hz. Ömer (ra) araya girip "Ya Resu!ullah! Şüphesiz ki, onlar mümindirler, ben de onlarla beraberim" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) oradakilere; ''Kazaya razı olur musunuz?" diye sordu. Onlar "Evet" dediler. ''Belaya sabreder misiniz?" diye sordu. Onlar yine "Evet" dediler. "Bollukta şük­reder misiniz?" diye sordu. Onlar tekrar ''Evet" dediler. Bunun üzerine Efendimiz (sav) ''Kabe'nin Rabbinin hakkı için sizler müminlersiniz"buyurdu ve sonra aralarına oturdu.
Kader, olmuş olacak her her şeyi Rabbimizin ezelî bilgisiyle bilmesi ve takdir etmesi, kaza da bunların zamanı gelince gerçekleşmesidir. Tevekkül ise Allah'ı vekil edinme, işlerini O'na havale etme, Allah'a dayanıp güvenme demektir. Tevekkül, bir konuda alınması gereken tedbirleri aldıktan sonra Allah'a güvenmek, O'na dayanmakla olur. Tedbiri terk etmek, tembellik ve âcizlik göstererek üzerine düşenleri yapmamak tevekkül anlayışıyla bağdaşmaz.
Reklam
“Allah’ım! Senden nimetlerinin tamamını isterim, senin sürekli beni korumanı dilerim. O, her kesi ve her şeyi kapsayan ve kuşatan rahmetini isterim. Afiyet ve sağlık dilerim. Bol ve bereketli bir maişet isterim. En mesud olunacak bir ömür temenni ederim. İhsanın tamamını, nimetlerinin geneli, fazlının ve ikramının en tatlısını, lütfun en yakın
8 Fayda
Hâtem el-Esam, Şakîk-i Belhî’nin (Allahu Teâlâ her ikisine de rahmet etsin) talebelerinden biriydi. Bir gün Şakîk-i Belhî ona: “Otuz senedir benimle sohbet ediyorsun; bu zaman içerisinde ne elde ettin?” diye sorar. Hâtem el-Esam: “Ben okuduğum ilimden sekiz faydalı şey elde ettim, onlar da bana yeter. Çünkü kurtuluşumun bunlarda olduğunu
Her durumu kendi şartları içerisinde değerlendirerek gereken tedbirleri almak ve ona göre hareket etmek mümin kulun Allah'a tevekkül etmeden önce üzerine düşen sorumluluğudur.
tedbir, kuvvet ve havlin yaradanına yaslanmaktır. Zünnûn-i Mısrîden tevekkülün mânası sorulmuştur. Ce- vab olarak demiştir ki: "Allah'tan Başka bütün batıl rableri atmak ve sebebleri kesmektir!" Binaenaleyh bâtıl rableri atmak, tevhid ilmine, sebepleri kesmek ise amellere işarettir. Hazretin kelâmında, her ne ka- dar låfzın zımnında tevekkül varsa da, açıkça hale dokun- mak yoktur. Bunun üzerine Hazrete denildi ki: "Biraz daha izah eder misiniz?" Cevab olarak buyurdu: "Nefsi kulluğun ahkâmına atmak ve rububiyet dâvasından çıkartmaktır!"
Reklam
Hüseyin b. Mansûr, bir gün ehl-i tarîkten birine bazı mutasavvıfların hâlini ve makâmını sordu. O da “Ben otuz senedir tevekkül makâmında nefsimi eğitiyorum.” deyince bunun üzerine Hüseyin b. Mansûr ona şöyle der: “Tüm ömrünü, bâtınını tamir etmekle meşgul ettin. Tevhidde fenâ olmaya ne zaman geleceksin?”
Sayfa 578
Bunun üzerine, huzurun heybeti, onu dört taraftan kap- ladı. O, baygın olarak, heybet içerisinde yere düşüp tepindi. Ayıldığında: "Sen ortaktan münezzehsin. Senin şanın ne bü- yüktür. Sana tevbe ettim. Sana tevekkül ettim. Senin Ceb- bar, Vahid, Kahhar bir padişah olduğuna inandım. Binaena- leyh senin gayrinden korkmam, senden başka hiç kimseden ummam. Ancak cezalandırmandan afvına sığındım. Rızana võnelerek öfkenden sanâ sığınırım. Benim çıkar yolum an- cak senden istemek, sana iltica etmek, senin huzurunda sız- layarak: Göğsümü benim için genişlet ki, seni tanıyayım. Lisanımdan düğümü çöz ki, seni medh u senâ edeyim" demekliğimdir.
376 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.