Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hayır, diye haykırdım, hayır... ben kara bir leke değilim. Ben bir p** değilim. Ben bir lanet değilim. Ben bir şerefsiz değilim. Ben sadece hasarlı biriyim. Ben sadece ruhu yaralı biriyim. Tıpkı senin gibi anne.
Sayfa 114Kitabı okudu
[Sevgilim, bir günün ortası şimdi]*
Sevgilim, bir günün ortası şimdi Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık, Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde Uzat bana uzat ellerini İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu, Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor Ben seni düşünüyorum seni Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi Kalbim diyorum kalbim Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi Aşkı anılar besliyor düşler kadar Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır Sevgi eskidikçe sevgi.
Reklam
..bağırıyordum ama çığlığımı tıpkı acı çekerken de olduğu gibi yanlızca ben duyuyordum.
"Tanrım, günler nasıl geçiyor! Tıpkı hayat gibi: bakmazken çabucak, bakarken ağır mı ağır. Hayır," dedi, "ben zevk alıyorum. Ve zevki günah saymayacağıma kendi kendime söz vermiştim. Ben meseleleri sorgulamaktan zevk alıyorum. Asla bir taşın yanından geçerken altına bakmamaya razı olmadım. Ayın bize uzak yüzünü asla göremeyişim de benim için koyu bir hayal kırıklığıdır.”
Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana. Oysa orada kalmaya devam ettikleri sürece onları birbirlerine yamadığımızı zannederiz. Üstlerinde gün, ay ve yıl yazan sayısız kitap gördüm ben; gizli bir takvimi oluşturur her biri. Başkaları ise ödünç vermeden önce adlarını yazarlar ilk sayfaya, teslim edecekleri kişiyi defterlerine kaydedip bir de tarih atarlar yanına. Tıpkı kütüphanedekiler gibi damgalı kitaplar gördüm, yahut içlerine sahiplerinin kartları yerleştirilmiş olanlar. Kimse bir kitap kaybetmek istemez. Bir daha okumayacak olsak da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz
Sayfa 20 - Jaguar Kitap
"Lanet olası iki yılım kayıp ve senin kokun dışında hiçbir şey tanıdık gelmiyor! Kalkmış üzerimde hak iddia ediyorsun, öyle mi? Ben senin hiçbir şeyin değilim. Tıpkı senin benim hiçbir şeyim olmadığı gibi. Şimdi git buradan ve bir daha gelme! Hatırladığım hayatımı yaşayacağım ve ilk uyandığımda da ettiğin şeyin aksine, benim sana ihtiyacım yok!”
Reklam
Tanrı ve İnsanlık, davasını hiçbir şey üzerine kurmaz; yani kendinden başka hiçbir şey üzerine. Keza ben de, tıpkı Tanrı gibi, kendi davamı Kendim üzerine kuruyorum, çünkü Ben diğer herkes için bir hiçim, çünkü Ben kendim için her şeyim, çünkü Ben kendim için biriciğim. Eğer Tanrı ve İnsanlık, sizin ısrarla ileri sürdüğünüz gibi, kendileri için her şeyin içinde her şey olmaya yetecek bir içeriğe sahipse, Ben de bundan daha az bir içeriğe sahip olmadığımı, kendi "boşluğumdan" yakınmayacağımı duyumsuyorum. Ben boşluk anlamında bir Hiç değilim, Ben yaratıcı bir Hiçim ve bir yaratıcı olarak bu Hiçten, her şeyi kendim yaratıyorum. O halde tamamen Bana ait olmayan davalar defolsun gitsin başımdan! Siz davamın en azından "iyi bir dava" olması gerektiğini düşünüyorsunuz değil mi? İyi nedir, kötü nedir? Benim meselem, Ben Kendimim ve Ben de ne iyiyim ne de kötü ... Her ikisinin de Benim için bir anlamı yoktur. Tanrısal şeyler Tanrı'nın meselesidir; insani şeyler ise insanın ... Benim meselem, ne tanrısaldır ne insani; hakikat, iyilik, adalet, özgürlük vs. de değildir, sadece ve sadece Benim olandır ve genel olmayıp, tıpkı benim biricik olduğum gibi, o da biriciktir. Benim için Benden daha önemlisi yoktur!
—Ben sürekli yanıltıldım, çünkü karşımdakine olduğundan başka biri, başka bir kimliğin sahibi olarak görmek istedim. Tıpkı sizi de öyle görmek istediğim gibi. Belki bundan çok başka birisinizdir, ne bileyim... Olamaz mısınız? —Sizin de olabileceğiniz gibi.
Sayfa 52 - YKY, 1.Baskı Şubat 2019Kitabı okuyor
“Sağlıklı bir göz görülebilen her şeye bakmalı, ama “Yalnızca yeşil olanı istiyorum ben” dememeli, çünkü bu, hastalıklı gözlerin belirtisidir. Sağlıklı bir kulak ve burun da bütün sesleri ve bütün kokuları algılamaya hazır olmalıdır; sağlıklı bir mide de her türlü besini sindirmeye eğilimli olmalıdır, tıpkı değirmenin öğütmek için yapıldığı her şeyi öğütmeye hazır olması gibi. Bunun gibi, sağlıklı bir zihin olup biten her şeyi algılamaya hazır olmalıdır; ama, "Çocuklarımın sağlıklı ve güvenlik içinde olmaları için Tanrı'ya yakarıyorum!", ya da "Ne yaparsam yapayım, herkes beni övsün!" diyen bir zihin, yalnızca yeşil görmek isteyen bir göz, ya da yalnızca yumuşak şeyler isteyen dişler gibidir.”
Hera~☆
Nasıl da karartıyordu kötü şeyler birkaç dakikada tüm iyi niyetlerimizi, düşüncelerimizi, anılarımızı... Tıpkı bir çamur gibi ufak bir dokunuşla nasıl da yapışıyordu benliğimize... Nasıl oluyor da benliğime yapılan her saldırının altından hiç yara almadan sapasağlam çıkarken, başkalarının çektiği acılar bıçak gibi kesiyordu ruhumu?.. Ve ben nasıl paramparça olduğumu hissediyordum, bunu hiç anlamıyordum.
Sayfa 319 - Parola YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Komünist bir şairin döve döve yetiştirdiği bir tıbbiyelinin kırık dökük mısraları kimseye bir şey anlatmıyor, anlatsa da “ahlaksız” bulunuyordu. O güzel yayınevinin kapısından girip Memet Fuat’ın odasını sorduğumda dizlerim titriyordu; Memet Fuat ayağa kalktı, ceketinin önünü ilikleyip elini uzattı. Adam gibi sanat yapmanın, hele bunu Adam Sanat’ta yapmanın onurunu öğrendim. Bir ben mi? Sunay Akın, Akgün Akova, Ali Asker Barut… Ona gönderdiğim şiirleri, tıpkı diğer şair dostlarıma da yaptığı gibi, dosyalardı ve şiirlerinin kenarlarına notlar düşerdi. O, kapı açar, fener verir, yolu gösterir ve arkamızdan el sallardı hep. Onun için dev bir çınar demeyeceğim, bunu başkaları söyleyebilir; onun suratındaki o tebessümü hiç kimsede görmedim. Bulamadım. Hiç değilse onu bir köy mezarlığına uğurlasaydık. Hiç değilse onu karşılayan melekler de ayağa kalkıp önünü iliklese… Hiç değilse yetiştirdiği şairler biraraya gelip onun için Nâzım’dan şiirler okusak, ilk yayımladığı şiirlerimizi dillesek.. hiç değilse bir kez daha “Adam” olsak, “Sanat” olsak: Kendimizi popüler kimliklerimizden sıyırarak. (rimbaud’ya akıl notları - küçük İSKENDER - sayfa 61,62,63,64,65)
Sayfa 61 - SEL YayıncılıkKitabı okudu
Aşk her şeyden evvel hissi bir alışkanlıktır. Gözlerimiz belli bir güzelin yüzüne alışır; hayallerimiz belli bir hava içinde sarılı kalır; kalbimiz yalnız bir sesin , bir ismin tiryakisi olur ve işte , bunu değiştirmek zorunluluğu başgösterince insan kendisini çırılçıplak soyulup evinden sokağa atılmış, kimsesiz , avare yaşamaya mahkûm olmuş hisseder. Kendi kendine: "Ben şimdi nereye gitsem, ne yapsam?" Diye söylenir. Artık âlemdeki bütün vazifeleri ona sona ermiş gibi gelir. Bütün organizmasında , tıpkı, sıcak bir memleket mahsulü olan bir ağacın soğuk bir iklime getirildiği vakit gösterdiği hazin can çekişme manzarasına benzeyen bir hal gelip çatar.
Bu nasıl bir belirsizlik Sınırlarına erişilmez... Herkes güleç ve coşkulu, Tıpkı bir ziyafette gibi. Bir ben durgunum ve ifadesizim Henüz gülümsemeyi öğrenmemiş bir bebek gibi.
Sayfa 20 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Hani insanlar sevinç içinde dönerler ya evlerine kirini, pasını kazıyarak atarlar üzerlerinden, yahut tıraş olup yıkanarak. İşte ben de tıpkı böyle bir sevinçle varıyorum sana Hakikat değil mi bu? varıyorum sana sana varmak, eve dönmek değil de denir?!
Sayfa 26
Tıpkı vajinanın penisi kavraması gibi ben de şeyleri zihnimle kavramak istiyordum.
Sayfa 80 - 2. Baskı
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.