Ay çok mu gecikti neredeyse çıkar
Sen yalnızlığıma varır varmaz
Az sonra yağmuru durduracaklar
Rüzgarı değiştirdim
Ustura ağzı poyraz
Yok canım yıldızları unutmadık
Mutlaka yerlerinde bulunacaklar
Kenarı yaldızlı mavi bir karanlık
Sütlü çıplaklığını örtecek kadar
Senin için olduğu asla bilinmeyecek
Yapraklarını birden dökecek dutlar
Şafak sökerken sekiz on kadar şimşek
Balkonda işlemeli müstesna bulutlar
Ayak bastığın an şehir de değişebilir
Yoksa Moskova mı
Belki Berlin belki dakar
Belki 30’lardan mehtap yorgunu İzmir
Körfez’de şerefine donatılmış vapurlar
Nerede ne zaman kaç kere yaşadık
Nasıl bir sevdaysa eskitememiş yıllar
Bitirdiğimiz her şeye yeniden başladık
Dudaklarımızda birbirimizden mısralar
04 Temmuz 2003 tarihindeki 'Süleymaniye/Çuval Olayı' sonrası, ilgili makamlara çektiği telgraf içeriğinde ABD'nin Ankara Büyükelçisi, "Bunun acısı bir kuşak geçmez." demişti. Cevabimı daha önceleri vermiştim şimdi de net bir şekilde tekrarlıyorum: "Unutmadık, unutturmayacağız. Nesilden nesle, kuşaktan kuşağa yaptığınız hainliği ve ikiyüzlülüğü
anlatmaya, hatırlatmaya devam edeceğiz." Çuval Olayı, sözde müttefikimiz ABD ile yaşanan önemli kırılma noktalarından
biridir.
"Kafam karışık, ruhum serseri olabilir ama bil ki bu gönlümde bir tek senin adın yazılı Leyla. İstersen yatayım şuraya da o ellerinizdekilerle kazıyın bedenimi. Göğüs kafesimin içine zarar vermeyin ama. Çünkü orada senin adın yazılı Leyla."
We houden nog van het leven, we zijn de stem van de natuur nog niet vergeten, we hopen nog, hopen op alles.
Hâlâ hayatı seviyoruz. Henüz doğanın sesini unutmadık, hala umuyoruz, her şeyi umuyoruz.