Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Vahşi Batı filmlerindeki bufalolara benziyoruz artık. Yanımızdaki vurulup, düşüyor. Gözucuyla bakıp, yolumuza devam ediyoruz... Ruhsuz... Duygusuz...
Sayfa 197 - Doğan KitapKitabı okudu
Doğadan ayrı bir varlık olduğumuz mitinin gelişimi, esas olarak, Batı Avrupa kültürünün Galileo Galilei, Francis Bacon, Rene Descartes ve Isaac Newton gibi aydınlarına çok şey borçludur. (...) Galileo, (...) The Assayer adlı eserinde, doğanın kitabının matematik dilinde yazıldığını belirterek doğanın nitelikleri üzerinde duran bakış açılarını reddetmiştir. (...) Bacon, (...) özellikle, neden ve sonuç arasında bir ayrım yapılması gerektiğini savunuyordu ve bir teorinin doğrulanması ya da tersinin kanıtlanması için deneyin öneminin altını çizmişti. (...) Descartes, (...) meşhur "Düşünüyorum, öyleyse varım" önermesinden yola çıkarak, akıl ya da bilincin ve maddenin birbirinden tamamen ayrı olduğu ve birbiriyle bağdaşmadığı savını kurdu. Ona göre, biz insanlar, soyut ve mantıklı zihinlerdik ve adeta makinenin içine girmiş bir hayalet gibi bir şekilde fiziksel bir bedenin içine girmiştik. Akıl ve maddenin birbirinden tamamen ayrı olduğu ve çoğunlukla Kartezyen ikilik olarak adlandırılan bu anlayışın, dünyaya bakışımız ve onun içindeki yerimize ilişkin kavrayışımız üzerinde büyük etkileri oldu ve hala da olmaya devam ediyor. (...) Çalışmaları en sonunda Isaac Newton tarafından sentezlendi ve böylece Bilimsel Devrim olarak anılan şey tamamlanmış oldu. (...) İnsan bilincinin bu dünyadan ayrı olduğu gerçeği, insanları doğaya karşı daha üstün, kibirli ve hükmeder davranmaya teşvik eden dini inançlar ile eşleşerek doğanın insanlar için gelmiş bir varlık olarak görülmesine yol açtı. Yeryüzünü anne olarak gören düşünce de yok olup gitti.
Sayfa 62 - 64Kitabı okudu
Reklam
Vahşi Batı
Bugün modern insan, “doğaya tapınma” kültürlerini ilkel bir din formu olarak bakıyor. Oysa bu, Batı kültürünün kendini beğenmiş tavırlarından biridir. Batı kültürü, insanı her şeyin merkezine koyuyor. Doğayı kendisinden aşağı, kaynaklarını sömüreceği, açgözlülüğünü doyuracağı bir nesne olarak görüyor. Daha...daha...daha fazla kazanmak için doymak bilmeyen hırsıyla çevresine zarar verdiğini, bu zararın kendisi için bir intihar olduğunu bilmiyor. Oysa bu “ilkeller” kendilerini doğanın bir parçası olarak görüyor. Dünyaya, güneşe, hayvana, ağaca her şeye canlı bir varlık olarak saygı duyuyor. Doğayı yok etmenin kendisini yok etmek anlamına geldiğini biliyor. “İlkellerin” doğaya gösterdiği saygıyı, Batı kültürü “tapınma” diyerek aşağılıyor; kendi “paraya tapınma” kültürlerinin ve yaşamı tek boyutlu algılamanın gerçek “ ilkellik” olduğunun farkında bile olmadan.
Çifte standarda dikkat edin:
Medeni Batı ülkelerinde ❝liberaller❞ hâlâ enternasyonalizmi ve kendini feda etmeyi savunurken, Asya ve Afrika'nın vahşi kabilelerine ırk savaşlarında bir diğerini yok etme egemenlik ❝hakkı❞nı vermektedirler.
Sayfa 161 - Plato Film Yayınları – 4. Baskı ~ Ocak 2013, ANKARAKitabı okudu
Batılı emperyalist,çıkarı İçin denetleyeceği ülkede ‘Batı yandaşı’politikacı arar.Bu politikacı sözde ‘hür dünya’dan yana olacak,gerçekte ise ülkesini emperyalizmin sömürüsüne açacaktır.Talihsizliği de budur ya...Batılıların çıkarları için daldıkları ülkelerin hiçbirinde,onları kayıtsız şartsız destekleyen politikacıların ‘mutlu bir sona’ulaştıkları görülmedi.Adamın ülkesini öylesine sömürür,öylesine vahşi bir baskı uygularlar ki,halk ayağa kalkar,bu patırtı içinde Batı yandaşı iktidarın politikacısı ‘himayesinde bulunduğu’ülkenin yardımını isteyince,aaa,bir de ne görür,kimse umursamıyor.
Batı kültürünün büyük bir bölümünde Ölüm doğasının özgün niteliğinin üstü, öteki yarısı olan Hayat’tan kopup ayrılana kadar çeşitli dogma ve Öğretilerle örtülmüştür. Yanlış bir şekilde, vahşi doğanın en derin ve temel boyutlarından birinin çarpık bir biçimini kabullenmek üzere eğitiliyoruz. Bize, ölümü her zaman daha fazla ölümün izlediği öğretildi. Hayır, bu doğru değil, ölüm her zaman yeni hayatın kuluçkasına yatmaktadır, varoluş, kemiklere kadar parçalandığı zaman bile.
Reklam
Evrim tabii ki hiçbir zaman yerinde saymıyor ve tarımın gelişmesinden bu yana geçen 12 bin yıldır insanları değiştirmeye devam ediyor, örneğin Avrupa ve Batı Asya’daki insanlar inek sütünü sindirebilme yetisi geliştirirken artık insanlardan korkmayan inekler de vahşi atalarından çok daha fazla süt üretebiliyor.
Köleliğin Afrika'nın bazı yörelerinde henüz var olduğunu işitirdim. Çok geri kalmış ve bozulmuş yarı vahşi bazı Afrika kabilelerini bulundukları bölgeden alıp başka bir yörede sattıklarını duyardım. Fakat kendi gözlerimle gördüğüm kölelik Batı'nın kendisinde idi. Kaçak pazarlarda vahşi kabile mensuplarının satıldığı değil, en üstün insan beyinlerinin pazara çıkarıldığı...
On beş bin sene evvel çiçeklere veya hayvan profillerine zevkle bakan ve sonra mağaranın duvarlarına resimlerini çizen vahşi insan hakiki insana, kendi fiziki ihtiyaçlarının temini için yaşayan ve her gün yeni yeni ihtiyaçlar icat eden çağdaş epikürist insandan veya acayip beton yapılarda başkalarından tecrit edilmiş vaziyette ve temel estetik hadiselerden ve hissiyattan yoksun olarak oturan modern büyük şehrin alelâde sakininden daha yakın idi.
804 öğeden 791 ile 800 arasındakiler gösteriliyor.