HİZMETÇİ : Arıyor işte — Ve aslında bu da yetiyor. Bulmaya; bulduğunu anlamaya, pek kimsenin gücü yetmez. Ama bir şeylere rastlayıp, umup da o olmadığını görmek, zaten biraz bulmak demek.
hayatın gerçeklerinin
ayaklarınızın altına diken gibi battığı zamanlardan geçeceksiniz
ama kimse ayakkabılarınızın kenarından sızan kanları görmeyecek
ve siz de kimseye
canım yanıyor diyemeyeceksiniz.
İŞTE TAM DA BÖYLE ZAMANLARDAN GEÇİYORUZ
"Şu an daha şefkatli birkaç kelimeye mi ihtiyacın vardı?” diye sırıttım.
"Belki," dedi gizli bir sırdan bahseder gibi gözlerini kaçırarak. "Bu yüzden bazen senden pek hoşlanmıyorum."
Sahte bıkkınlığına kısık bir kahkaha atıp yapay bir şekilde duda- ğımı büktüm.
"Senin için gidip biraz süt ısıtmamı ister misin?"
"Sana şarap fıçısını getirmemi ister misin?" diye İlahi Lorddan beklenmeyecek bir belden aşağı vurma girişiminde bulundu.
Elimi inanamayarak ağzıma bastırdım ama yine de kahkahami tutamadım. "Bu gerçek bir espriydi haberin olsun! Hem de iğneli bir tane. İşte şimdi gecem güzelleşti!"
su yeşili, dedim. kirpikleri yüzüne döküldü. eski bir pembe,
göğüslerinden kâküllerine yürüdü. parmakları ürperdi.
görünmeyen bir uzaklık saçlarını omuzlarından kaldırdı. değişiyor sanırım, dedi. akşam olurken keder yeşili oluyor. yalnızlığa bakarken buz yeşili. bahçelerin buğulandığı zamanlarda tomurcuk yeşili. ışık düşünce tirşe bir gökyüzü oluyor. ağlayınca acı bir yeşil dünyayı damla damla zamanın dışına götürüyor. göz işte. alın çizgin ne renkse o da o renk. sesin ne renkse, avuçlarındaki boşluk ne renkse. pencerendeki arzu, eşiğindeki gerçek, uykundaki çocuk ne renkse, gözlerin de bütün bunların rengine boyanıyor. bir gün toprak yeşili, bir gün turna yeşili, bir gün sararan otlar yeşili, bir gün yeşeren otlar yeşili. bana öyle geliyor ki biz bütün rengimizi sevgiden ve sevgisizlikten alıyoruz. kalp mi, gönül mü, bazen şaşırıp kalıyorum bu hâzineye isim vermekte. biliyor musun, insan tanrısını içinde taşıyor ama hep uzaklara dua ediyor.
ANLAR
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha
Homo sapiens, memeli bir hayvan türüdür. Bu türün bireyleri olarak bizi diğer hayvanlardan ayıran özelliğimiz karmaşık düşünebilme yeteneğimizdir. Türlü araç gereç kullanma yeteneği, kunduz, fare, fil, karınca gibi hayvanlarda da vardır. Ayrıca sorun çözmedeki beceri de başka hayvanlarda denk geldiğimiz bir özelliktir. Bizi diğer hayvanlardan
Ama buradaydı işte, onunla planlar yapıyor, ona sözler veriyor ve duygularından bahsediyordu.
Nasıl bir şeyin içine giriyordu böyle? Kendini fren- lemeli ve önce şu borç meselesini halletmeliydi. Tam o anda Clay'in dudakları onunkilere yapışmış, tutkulu bir şekilde onu öpmeye başlamıştı. Kemiklerini titreşti- ren, kanına şarkılar söyleten bu öpücükle, bütün o frenler, borçlar, belalar yok oluvermiş, Clay'e karşı duyduğu arzu vücudunu işgal altına almıştı.
Clay onu kucakladı ve yukarıya, yatak odasına gö- türerek yatağının üzerine bıraktı. Bu sefer kravatlar, bağlar, sert hareketler yoktu. Gerçi onlar da Julia'nın hoşuna gitmişti.
Şimdi ise Clay, onu yatağına yatırmış, baştan aşağı öpmeye başlamıştı. Dudaklarının her dokunuşuyla Julia eridikçe eriyordu. Hem dokunuşlarından hem de kalbinin, Clay ile birlikte bir gelecekleri olabileceğine dair umutla çarpmasından titriyordu. Birbirlerine o kadar iyi gelebilirlerdi ki aslında. Julia bacaklarını onun etrafına dolarken Clay de acele etmeden yavaşça girdi bu sefer içine, her anın tadını sonuna kadar çıka- rarak, sakin ve huzurla sevişiyorlardı.
Her ideoloji ve her din yarına karşı duyulan bir umuttur. İslam, erkeklerin öldükten sonra 40 huriye duydukları umuttur. Sosyalizm sömürülenlerin yarına duyduğu eşitlikçi yaşama bir umuttur. Kapitalizm işçilerin zengin olma umududur. Turancılık Tirklerin ilkel duygularını tatmin edecel umutlarıdır. İdeoloji ve dinlere duyulan umut arttıkça bağnazlık artar düşünme ve sorgulama yerini tabulara bırakır. İşte umudun en büyük kötülüğü budur. Özgür insan biraz da umutsuz insandır. Nietzsche de umut duymadan yaşayamayanlara zavallılar der. Umut duymadan yaşayanların ise yaşamı ne derecede bir yaşamdır? Bu tartışılır.
Bu kitabı okumamı nasip eden Allah'a hamdüsenalar olsun,
Bismillahirrahmanirrahim,
Öncelikle kitabın içeriğinden bahsetmek istiyorum, kitap 3 bölüme ayrılmıştı; Hasan El-Benna hakkındaki diğer din adamları ve alimlerin görüşleri, Gençliğe ve İnsanlığa hitabe ve Cihad. Kitabın ilk bölümünde Hasan el-Benna hakkında ki, Seyyid Kutup dahil birçok
Modern Kore edebiyatından Çukur!
Biraz farklı kültürlerin edebiyatını tanımak hevesiyle önce Japon edebiyatına sardım. Haruki Murakami, Osamu Daza falan derken oradan Arap edebiyatına atladım. Necip Mahfuz, Nizâr Kabbani filan... Sıra geldi Kore edebiyatına. Aradığımı buldum mu, tartışılır.
Adının hiç de önemli olmadığı bu çekik gözlü
Biz birbirimize tutunmuştuk ve 17 yaşımda bize tutunmak isteyen yavrumla huzur dolu evimiz cennet bahçesine döndü adeta. Tek sıkıntımız maddiyattı. Her ne kadar dert etmesem de eşim zorlanıyordu. Bir şeyler yapmalıydım, ama nasıl? Kızım daha 1 yaşındaydı, ben ise henüz 18. Sonunda kızımla çalışabileceğim bir iş buldum: Kreşte aşçılık. Hem yemek
Bana göre evlilik, bahar demektir. Nasıl ki baharın gelmesiyle doğa gözlerini açar ve içinde sakladığı çiçek, böcek, güneş vs. bize sunarsa, işte evlilik de böyle hayatımıza gözlerini açtığı anda mutluluk, huzur, güven, saygı, aşk, evlat gibi tüm hayati değerleri bize sunar.
Herkesin bir umudu vardır... bir kaybedişi... bir de hikâyesi. Benim hikâyem de 16 yaşında evlenmemle başladı. Henüz lise ikinci sınıfa geçmiştim. Artık tamamen cehennem azabına dönen evimizdeki huzursuzluklardan kurtulmam gerekiyordu. Ama nasıl? O yaştaki bir çocuk için ancak biri ne tutunmaktı çözüm. Ben de öyle yaptım ve aile dostumuzun oğlu ile nişanlandım; ardından okulu bırakıp evlendim.
Bu kısmı tasvip etmiyorum fakat o andaki şartlar altın da bunu yapmasam daha kötü sonuçlar alacaktım. Evet evlendim; çocuk gelin oldum o yaşta! Yığınlarca sorumluluk... Maddi sıkıntılar... Ama bunların hepsini bana unutturan eşimin sevgisi ve bana verdiği huzurdu. Ben de bunlara karşılık elimden gelen tüm fedakârlığı yapıyordum.
Verdiğim bu örnekte küçük kızın evlendiği erkek iyi bir insan çıkıyor, ama çoğu kez şans herkese bu denli gülmüyor. Genç kız da kendi yaşından umulmadık bir olgunlukla kocasının sevgisi ve verdiği huzuru görebilmiş ve değerini bilmiş.