…inandığım bütün yalanlar tek tek önüme serilince ne yapacağımı şaşırdım . Hiç öğrenmesem daha iyiydi belki . Ama insanın kendine söylediği yalanların da bir miadı var. Katı olan her şey buharlaşıyor, hayata tutunmak için inanmaya mecbur kaldığımız bütün yalanlar günü gelince açığa çıkıyor . Ve sonra biz ölmüyoruz . Daha kötü bir şey oluyor . Öğrendiklerimizle yaşamaya devam ediyoruz .
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar isteyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia...
İyilik, ilk öğretilendi. Ancak gerçek değildi. Yaratılması olanaksız eserler gibi, iyilik de bilinen boyutlar dahilinde var olamayacak kadar hayaliydi. Ancak bir yerlerde iyiliğin olduğuna inanan ve defalarca hayal kırıklığına uğramaktan mahvolmuş olan insanların yersiz çabaları, kendilerini tanımalarını engelliyordu. Savaşlar, ihanetler ve yalanlar insana aitti. Ve pişmanlık ya da komşunun hayatını eleştirmek, iyi olmaya yetmiyordu. Hiçbir şey, iyi olmak için yeterli değildi. Çünkü dünya ve insan eti, iyilikten yoksundu. İnsanlık, çizginin diğer tarafındaydı. Ancak iyilik ve kötülüğü ayıran sınıra o kadar yakındı ki, iyiliğin ne olduğunu biliyor, ancak hayata geçiremiyordu. Vicdan kelimesi ve duygusu, sınıra yakın olmaktan kaynaklanan bir sahtelikti. İnsan, iyiliğe yakın olan bir kötüydü. Bu gerçeğin insan tarafından öğrenilmesinin zamanı gelmişti. Erişemeyeceği bir huzuru sürekli arzulamaktan vazgeçmeli ve kendisiyle çelişmekten delirmeye son vermeliydi. Gelişimini engelleyen yüksek amaçlara sahip olmayı bırakmalı ve iyiliğe ulaşmak yerine, içindeki kötülüğü dizginlemeyi öğrenmeliydi. Çünkü her ne kadar yakın olsa da, iyilikle arasında asla aşamayacağı bir duvar vardı ve o duvara çarpıp parçalanmaktan vazgeçemiyordu. Her çarpışmada sınırdan daha da uzaklaşıyor ve kötülük topraklarının merkezine yaklaşıyordu. Ne yarattığı dinler ne ahlak ne de yasalar. Hiçbiri işe yaramıyordu.
Zaman aktı, rüzgâr kuvvetlendi, fırtınaya dönüştü. Gece geride kalıyordu. İşte böyle diye sayıkladım kalbime. Geride kalır. Karanlık çekilir. Zaman akar. Kelimeler sözlere dönüşüp gizlenen anlamlarını bulur. Yanacak olan tutuşur, külleri savrulur. Oluk oluk akar su ama bir kıyıya vurur, dalga kırılır. Kıyametler kopar okyanuslarda sonra çarşaf çarşaf serilir durulur. Yaşamda hiçbir şey var olduğu hâlinde kalmaz. Tohumlar filizlenir. Çocuklar büyür. Alevler söner. Yalanlar eskir. Etrafına dolanan kollar kesilir atılır. O büyüyen fidan ağaç olur, gölgesinde dinlenilir. Odun olur, ateşinde ısınılır. Kül olur, unutulur. Hiçbir his sonsuza kadar onu hissettiğin ilk andaki gibi kalmaz. Kalbimizi kırıp döken o duygular da en başında kalbimizi attıranlar değil miydi?
LAVİNİA
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
Lider yalanlar söyleyerek yönettiğini sanıyor, halk uyduğu kanunların kendi iyiliği için konduğuna inanıyor, ülkedeki tek yayın organı olan radyonun spikeri de her şeyi görüyor, ancak deli taklidi yapıyordu!