Gitgide alışıyorum sana....
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
Yanımda olduğun zamanlar;
Sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
Alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...
Alışkanlıklar daima korkutur beni...
Düşün ki ben yaşamaya bile
Unutulmuş gibiyim ben. Ve insan
Bir bakıma unutulmuş gibidir
Bilmem ki, nasıl anlatmalı, yalnız bile değilim
Belki de yalnızlıktan
Daha fazla bir şey bu
Unuttum ben kendimi de Stepan.
"Ama sonrasında ne olacağını bilemem; sıkılabilirim, bunalabilirim, muhtemelen yalnız kalmak isterim. Hep öyle istedim."
"Neden?" diye sordu.
"Bilmiyorum," dedim dürüstçe. "Belki evde herkes bir şeyler için gülümserken benim komik ya da keyifli hiçbir şey bulamayıp sürekli odama döndüğümden. Büyürken yalnızdım. Bir sürü şeyi olan ama kimsesi olmayan bir çocuktum. Ailem şahit olduğun gibi şefkatle büyütmedi beni, sevilmenin nasıl bir şey olduğundan bile emin değilim. Keşfetmek içinse geç kaldım."
Gitmem gerek, .. Kendimi iyi hissetmiyorum, hiç sakin değilim... Sonra yine gelirim ben ... kendim gelirim ... Gelmem olanaklı olduğu zaman...
Sizi hiç unutmayacağım, sizi seviyorum ... ama bırakın beni! Beni kendi halime bırakın! Ta ne zaman karar vermiştim ben buna ... Kesin karar vermiştim ... Başıma ne gelirse gelsin, ölsem bile hatta, yalnız olmak istiyorum. Daha iyisi, siz beni tümden unutun! Kimseye sormayın, aramayın beni. Gerektiği zaman ben kendim gelirim... Sizi çağırtırım. Belki de her şey düzelir!.. Ama şu anda, eğer beni seviyorsanız, bırakın yakamı ... Yoksa sizden nefret ederim, bunu hissediyorum ... Elveda!
..o geceden sonra Razumihin onların oğlu ve
kardeşi oldu.sf 517
Hiçbir zaman, sandığım gibi değilim. Kendim sandığım varlık bile durmadan değişiyor . öyle ki, çoğu zaman, ben birleştirmesem, sabahki varlığım akşamki varlığımı tanımayacak.
Hiçbir şey benim kadar farklı olamaz benden. Ancak bazı bazı, yalnızken görünür derinlik gözlerime, ancak o zaman köklü bir sürekliliğe ulaşırım; ama o zaman da yaşamım ağırlaşıyormuş, duruyormuş, varlığım sona erecekmiş gibime gelir . Ancak yakınlık duygusuyla çarpar yüreğim, ancak başkasıyla yaşarım;
.
.
Ah! Ne erdemlerle, ne kusursuzluklarla süslemişim onu !
Şu içtenlik sorunu ne sinirlendirici: İçtenlik! Bu konuya geldim mi yalnız onun içtenliğini düşünüyorum. Kendime yöneldiğim zaman sözcüğün anlamını bile kavrayamaz oluyorum.
Hiçbir zaman, sandığım gibi değilim. Kendim sandığım varlık bile durmadan değişiyor . öyle ki, çoğu zaman, ben birleştirmesem, sabahki varlığım akşamki varlığımı tanımayacak.
Hiçbir şey benim kadar farklı olamaz benden. Ancak bazı bazı, yalnızken görünür derinlik gözlerime, ancak o zaman köklü bir sürekliliğe ulaşırım; ama o zaman da yaşamım ağırlaşıyormuş, duruyormuş, varlığım sona erecekmiş gibime gelir . Ancak yakınlık duygusuyla çarpar yüreğim, ancak başkasıyla yaşarım; başkasının yerine geçmekle, birleşmeyle yaşarım hatta; hiçbir zaman da bir başkası olmak için kendimden sıyrıldığım zamanki kadar yoğun ve güçlü yaşadığımı duymam.
Kökten kopmanın bu bencilliği aykırı gücü o kadar fazladır ki- iyelik, bunun sonucu olarak da sorumluluk duygumu eritir. Böyle bir yaratık, evlenilebilecek bir yaratık değildir.
Bunu nasıl anlatmalı ...
.
Unutulmuş gibiyim ben.
Ve insan
Bir bakıma unutulmuş gibidir
Bilmem ki, nasıl anlatmalı, yalnız bile değilim.
Belki de yalnızlıktan
Daha fazla bir şey bu
Unuttum ben kendimi...
ash
seni görmediğim ve nasıl olduğunu bilmediğim için endişeliyim. daha önce bana "farklı dünyalarda yaşıyoruz" demiştin. ama bu doğru mu emin değilim. farklı ülkelerdeniz, ten ve göz renklerimiz farklı. ne olmuş yani? biz dostuz yetmez mi? başka neye ihtiyacımız var ki?
amerika'ya geldiğim için çok muyluyum. burada bir sürü arkadaş edindim. hepsinden de öte... seni tanıdım, ash.
defalarca bana, senden korkuyor muyum diye sordun. ama asla senden korkmadım. tanıştığımızdan beri bir kere bile.
aslında hep, benden çok daha üzgün olduğunu hissettim. ruhun acı çekiyor gibiydi.
benden daha akıllı, daha olgun ve daha güçlü olduğunu biliyorum. ama yine de...
hep seni korumak istedim. şaka gibi, değil mi?
ama seni neyden koruyacaktım?
seni geleceğinden korumak istedim. çünkü kadersizliğin seni perişan ediyordu.
bir gün bana, hemingway'ın kitabındaki leopardan bahsetmiştin, hatırlıyor musun?
hani şu dağın zirvesinde ölen... ama asla aşağıya inemeyeceğini bilen...
ama senin bir leopar olmadığını ve geleceğini değiltirebileceğini söylemiştim. bu doğru ash, kaderini değiştirebilirsin.
yalnız değilsin, ash. ben senin yanındayım. ruhum hep seninle.
sayonara amerika... sayonara new york...
ama sana "sayonara" demeyeceğim, ash.
çünkü bu bir elveda değil. bir gün birbirimizi tekrar göreceğimizi biliyorum.
sen benim en iyi arkadaşımsın, ash.
Sevgili Leyla,
Nettin anam? İşin gücün nicedir? Gene astın beni bu sıralar. Ben de sıkmağa başladım ya. Elimde değil. Sensiz tadı yok evrenimin. Bütün günlerimi hemen hemen seninle konuşarak geçiriyorum. Bir yargıya mı varıcam, sana danışıyorum. Çok güzel bir şey bu. Yaşamamı anlamlı kılan bu. Herhal o azizler, evliyalar, İsalar da Tanrılarıyla böyle konuşurdu. Bir tertemiz sükun, riyadan,zulümden, içsel murdarlıktan bir uzaklık...Bu yüzden mi ne? Çok tehlikeli konularda bile bazılarının zorunlu saydığı tedbirli dövüşü hor görüyorum. Beni o orta çağ yiğitlerine götürüyorsun. Forumu okudun mu bilmem. Tabii senin düşünlerin kesin bir önemde benim için. Sana güvenmediğim hiçbir konu yok! O hayın zekana anlatamayacağım bir hayranlık duyuyorum. Ben megaloman sanılacak kadar kendimi bir şeyler sanırdım oysa. Biraz da şımartılmadığım değil! Oysa senin o çırılçıplak meseleleri ortaya koyuşunla benim terletici uğraşım nispetlenemez bile. Seninki bir deli uçan su, hatta bir Niagara. Benimkiyse şu bizim Allahlık terkos musluklarından herhangi biri!
Müthiş özledim seni. Apışıp kaldığım da bu. Yahu ben ömrümde hiçbir kavram üzerinde yarım saatten fazla uğraşmadım. Ya hep kolay işler çattı bana, ya da her nasılsa söktürdüm işte. Ama şimdi. Dünyanın en tükenmez mutluluğundayım. Ne yana dönsem sen. Elimi neye uzatsam yalnız değilim.
Yazıver canım, yazıver bana.
Hikmet, 'Şiirimle yalnız kendimle ya da başka ozanlarla değil, herkesle, istisnasız herkesle, yaşamlarının çeşitli devrelerini yaşayan bu çeşitli ruhsal durumlar içinde bulunan herkesle konuşmak amacını güdüyorum. Şiirlerimin, savaşan ihtilalcilere olduğu kadar sevgilisini düşünen sevdalılara, hayata küsenlere olduğu kadar hayata sımsıkı bağlı olanlara, okuyup yazma bilmeyen köylülere olduğu kadar kafaları bilgi dolu aydınlara da yararlı olmasını istiyorum. Herkese hitap edebilmeyi istiyorum. Çünkü benim şiirim insanlarla konuşmaktan ibarettir. Biçim bakımından da titiz değilim. Gençken Doğu şiirinin biçimine karşı savaşmıştım. Sonraları rübailerin bile bazen işe yarayabileceğini, halk türkülerinin nakaratları gibi, serbest vezin gibi klasiklerin uyumu gibi ya da yeni şiirlerin kesik ritmi gibi kullanılabileceğini anladım. Titizlendiğim husus, herkesin anlayabileceği bir dille, halk deyimleri ile konuşulan dille şiir yazabilmektir,' der.