Vergilius hep kendi tarlalarının sınırlarında gezinmiş, her zaman kendi hayatının sınırboylarında kalmıştı; huzur nedir bilmeyen bir insan; ölümden kaçarken ölümü arayan, eser vermek isterken eserden kaçan biri; bir âşık ama yine de hep kovalanmaya yargılı, gerek iç gerekse dış dünyanın tutkuları arasında yolunu kaybetmiş, kendi hayatına sadece konuk olabilmiş biri. Ve bugün, neredeyse bütün güçlerinin sonuna vardığı noktada, kaçışının ve arayışının sonunda, tam kendi kendinin üstesinden gelmişken ve ayrılmaya hazırken, böyle olabilmek için kendini aşabilmişken ve son yalnızlığı da üstlenmeye, iç dünyasında bu yalnızlığa uzanan yolda yürümeye artık hazırken, kader onu bir defa daha eline geçirmiş, yalınlığı, köklerine dönmeyi, iç dünyayı ondan bir defa daha esirgemiş, dönüş yolunu yine değiştirmiş, bu yolu dış dünyanın alacasına doğru saptırmış, bütün hayatını gölgelemiş olan kötülüğe geri dönmeye zorlamıştı Vergilius’u; sanki artık kaderin Vergilius için saklı tuttuğu tek bir yalınlık kalmıştı — ölmenin yalınlığı.
Sayfa 27 - İthaki Yayınları, 2.Baskı, Mart 2022