Bir kitabın en mühim görevi bana göre okura sorular sordurması. Bu yüzden görevini layıkıyla yerine getiren Ada’nın bende bıraktığı izleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Zihnimde onlarca cümle uçuşup birbirine karışırken, bu salgın döneminde, sosyal bağlarımızın ne kadar önemli olduğunu da anlamaya müsait ruh halimle, kitap hedefini 12’den vurdu
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde
Yalnız bende değil yalnızlık hâli
Deniz de karanlık, gökyüzü de
Bir acayip kuşların hâli
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim,
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Benim de sevdalar geçti başımdan .
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
Orhan Veli Kanık / Ölüme Yakın
Genelde Sabahattin Ali denilince akla ilk ”Kürk Mantolu Madonna” gelir ama benim için ilk sırada İçimizdeki Şeytan var. Başından sonuna kadar içine çeken, bağlayıcı ve sürükleyici bir tadı bulunmaktadır. Eserde Sabahattin Ali toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" etkileyici bir
“Bütün hayatlarını bir arada geçirdikleri en yakın arkadaşlarını dahi aslında tam olarak tanımıyorlar. Ne şehirleri ne insanları tanıyoruz. Birbirimizin dünyasına girip çıkıyoruz, öyle sanıyoruz ama yaptığımız tek şey turistik gezi.”
Canınız öykü çektiyse...
Nitelikli öykülerin, hele hele de nitelikli postmodern öykülerin nasıl icra edileceğini, okura göstermek anlamında, önemi yadsınamayacak bir eser olarak edebiyat dünyamızda arzı endam eden '' Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı' adlı bu nefis öykü kitabına göz gezdirmeniz yeterli olacaktır...
1971 yılı Sait Faik
Hep derim, okumak bireysel değil, kitlesel bir eylemdir diye ve grup okumaları yapmayı, başkalarının okuma tecrübelerinden yararlanmayı oldukça severim.
Bu uygulama bana çok şey kazandırdı,
Okumadığım yazarların kalemiyle tanışma fırsatı buldum, okuma çizgime yön verdim ve okuduklarım üzerine konuşma fırsatı buldum.
Neden böyle bir başlangıç
TURUNCU
Soğuk bir kış gecesiydi. Doğa; yeni yılı beklemiş gibi biriktirdiği en sert ve soğuk rüzgarını üzerimize fırlatıyor, dişlerimizin gıcırdamasına yetecek kadar donuk bir hava dağıtıyordu. Rüzgarın uğuldayışı boşlukta süzülüp aceleyle yüzümü yalayarak geçiyor ve sırasını sonraki hava akımına bırakıyordu. Oldum olası bu sert ve kuru havadan
ÖLÜME YAKIN
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acayip, kuşların hâli.
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
- Akşam üstüne doğru, kış vakti -
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
Hem kötülük nedir? Kime göredir? Hal midir, irade midir? Şeytan sonra! Kötülüğün nesidir? Sebebi midir, bahanesi midir? Benzeyeni midir, benzetileni midir? Temsil midir, gerçek midir? Kıssa mıdır, mesel midir? Dahası Adem kendi kaderinin neresindedir?
En eski ve ilk ateş ile toprağın kavgası! Şeytanın Adem'e secde etmemesiyle başlıyordu bu
Toplu Şiirler kitabını okumuştum. O yüzden aşinayım eserdeki birçok şiire. Ama şiir öyle bir tür ki yüzlerce, binlerce okusan yine okumak istiyor, o duyguyu ilk okumuşçasına tadıyorsunuz.
Gülten Akın
Bir dönem "Yaşayan En Büyük Türk Şairi" seçilmiş.
Aldığı ödülleri saymakla bitmez.
Birçok şiiri bestelenmiş, bir şair,
Mesela her sabah, kahvaltıda, çaydanlıktaki yansımamı izliyorum. Suretimin kafası gövdesine göre üç kat daha büyük; sürekli sağa sola dalgalanıp duruyor. Sevimsiz bir tip. Günaydın bile demiyor ama çaya kaç şeker attığımı biliyor. O benden sıkılıyor, ben ondan. Ne diyebilirim ki; ben ile kendim arasında derin bir sessizlik var. Birlikte bir çeşit ağırlaştırılmış yalnızlık yaşıyoruz. Aramızdaki gerilim, sadece kötü havalarda ve geç saatlerde biraz hafifleyip çekilir hale geliyor. Sırf bu nedenle mümkün olduğunca uyumuyorum. Yani yalnızlık denen nane, öyle şarkılarda anlatıldığı gibi insanın üstüne gece vakti çökmüyor. Tam tersine gece vakti seyreliyor yalnızlık, hazmı kolaylaşıyor. Zor olan güneşin parladığı öğle vakitleri, öğleden sonraları, pazar sabahları, cıvıl cıvıl piknik yapılan ikindiler... Geceler güzel. Bu arada hava da iyice karardı. Oh be!
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hâli;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acayip kuşların hâli.
DOSTLAR MERHABA!!
Yıllar önce çocukluğumda, yaşadığım küçük kasabada o vakitler mahallede herkes birbirini tanırdı. Tek kanallı (TRT 1) televizyon dışında bizi yaşadığımız yerden alıp başka diyarlara götüren bir aygıtımız yoktu. Kış vakti soğuklardan mıdır? Yağan kardan mıdır? Bilinmez, sürekli elektrikler kesilirdi. O kış günlerinde 4-5 gün