"Çok dayak yedin mi?"
"Çooooooook, sayısız dayak yedim."
"Kimden, ne için?"
"Annem dövdü ama, o başka, o benim iyiligim için. Annem dövdü, çok dövdü.."
"Niçin dövüyordu?"
"Evde yaramazlık yapıyordum. Bana kurabiye veriyordu, götürüyordum onu satıyordum sinemanın önünde."
"Kurabiyeleri sana ye diye mi veriyordu."
"İki tepsi kurabiye yapmıştı annem misafirler için.
Evde annem misafirleri bekleyedursun, ben kurabiyeleri alıyorum sinemanın önünde satıyorum. Evde annem beni bekliyor ki... O biçim..
Belki de haklılar. Onlar yetişkin ama ben
çocuğum.
Benim hiçbir şey bilmediğimi sanıyorlar. Hiçbir şeye üzülmediğimi, işimin gücümün yaramazlık olduğunu sanıyorlar.
Bir gün onlara çok yanıldıklarını göstereceğim. Bunun için okumam lazım. Okuyacağım, sınıf birincisi, hatta okul birincisi olacağım.
Üniversiteye de giderim. Hepsinin ağzı açık kalır. Görür onlar.. Hani hep bana "Sen kime çektin?" diye çemkirip duruyorlar ya..
İşte o gün sıraya girecekler, Bana çektin. "Aynı bensin, bana çok benziyorsun" diyecekler.
Bugün "Bıktım senden!'' diyenler, o gün benim için ağlayacaklar.. Göreceksin..
Şimdilik hoşçakal defterim.
Bunlarla vakit kaybedemem, çok işim var, daha büyüyüp adam olacağım.
Eski devirdeki çocuklara gelince.. Bunları sorundan ziyade daha çok yaramazlık kategorisinde sıralıyoruz.
-İlk trolleme örneği olan zillere basıp kaçarak saklanıp, bir köyecikte "Kihkihkihh!" şeklinde gizli gizli gülmek.
-Komşunun bahçesindeki eriklere dalmak.
-Dalarken erik sahibinin geldiğini görüp panikle ağaçtan inmeye çalışırken düşüp kafayı yarmak.
-Akşam , oyun tatlı geldiği için eve girmemekte direnip, "Eve gelll Orhaan! Bas bas baaartma benii!! " diye annesini
mahallenin öte başına kadar bağırtmak .
-Evde çarşaftan çadır kurup içinde mum yakarak yangın çıkartmak.
-Sanki son kez top oynuyormuş gibi var gücüyle oynarken, yok yanlış pas verdi, yok bu da mı gol değildi mevzulu, tekmeli tokatlı mahalle kavgasına karışmak.
-Sümüklerini koluna silmek.
“Sen, tüm şatafatlı tanımlardan sıyrılıp en doğal halinle, yaramazlık yapan çocuklar gibi boynunu bükmüş bağışlanmayı beklerken, ben sana âşık oldum Deniz.”
- Annen var mı senin?
- Var tabii.
- Ne iş yapar?
- Çamaşıra gidiyor.
- Sen ne olacaksın büyüyünce?
- Ben mi? dedi.
Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık.
-Ben, dedi, boyacı olacağım.
Sen ne olacaksın büyüyünce?
- Ben mi? dedi.
Gözlerini gözlerime kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık.
- Ben, dedi, boyacı olacağım.
- Ne boyacısı?
- Kundura boyacısı.
- Neden kundura boyacısı?
- Ya ne olayım?
Nicolas da yatak odasına girdiklerinden beri konuşmuyordu; onu yatağa yatırdı, ellerini okşadı, sonra boğuk bir sesle Jacqueline'e aptallık ettiğini, koca bir aptal olduğunu, hayatında onun için tek önemli kadın olduğunu, bundan nasıl şüphe edebildiğini anlamadığını, şimdi yaramazlık yapmayıp uyuması gerektiğini, geçmişteki saçmalıkları ikisinin de ummadıkları kadar çabuk unutacaklarını, ona ihtiyacı olduğunu, onu sevdiğini, çok sevdiğini, çok çok
sevdiğini . . . söyledi.
Sağduyu, "Sen mükemmelden de ötesin!" diyerek Ralph'e takılyordu.
Ama Ralph tabii ki mükemmel değildi. Hem de hiç değildi. Diğer öğrencilerden önce derslerini bitirdiğinde, yanında oturan arkadaşıyla konuşmaya başlyordu. Bazen kağit topları atıyordu. Hiç kimsenin
bakmadığından emin olduğunda, merdiven korkuluğundan aşağı kayıyordu.
Sağduyu, onu uyarıyordu: "Bayan Sweet seni yakalarsa pişman olursun."
Gerçekten Ralph, pişman oldu da. Bayan Sweet, kuşkusuz onların öğrenmelerini istiyordu, ama aynı zamanda onların disiplinli davranmaları konusunda da çok titizdi. Ralph, yaramazlık yaptığında,
Bayan Sweet köşede durmasını söyleyerek onu cezalandırirdı. Karneler dağıtıldığında, Ralph'e davranış notu olarak "orta" vermişti.