Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
❝ Gaddar..
Bir yaz günü çocuklar dere kenarında oynuyorlardı. İçlerinde Gaffar adında biri vardı. Hayvanlara yaptığı işkenceler yüzünden çocuklar ona Gaddar lakabını takmışlardı. Gaffar daha yeni ve daha canlı bir oyun oynanmasını istiyor; fakat teklif edilen oyunların hiç birini beğenmiyordu. Kendisi gibi düşünen iki üç arkadaşlarını bir köşeye çekti.
Millî Birlik Komitesinde Çatlaklar: Millî Birlik Komitesi üyesi Alparslan Türkeş daha ihtilalin ilk günlerinden itibaren millî birliği ve milliyetçiliği güçlendirecek bazı teşebbüslerde de bulunmuştu. Türkiye dışındaki Türklerle ilmî olarak ilgilenecek olan Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü'nün ilk adımlarını attı. Bu ilmî kuruluş yanında
Reklam
Atsız ve Arkadaşları Eylemde: Fatih'in Türbesini Temizliyorlar: Atsız yine Süleymaniye Kütüphanesi'ndeydi. Oradaki tasnif işine devam ediyordu. 1952 yazının bir tatil gününde öğrencileri Altan Deliorman ve Erk Yurtsever ile Divanyolu'ndaki bir kıraathanede buluşmuştu. Sonra birlikte Fatih'in türbesine gittiler. "Türbeye
Kendi hayatını yaşamıyordu ve bundan kendisinin bile haberi yoktu
Hayat bazen insanlara ne kadar da acımasız davranıyordu.
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
Reklam
Merhaba kitapseverler #AyrılanYollar#Gerilim#okudumbitti#ozlemli_kitaplar 2023 polisiye edebiyat büyük ödülü alan bir eser, konusu ise ırkçılık ( siyahi ve beyaz ) .. 1974 döneminde ,Bostonda sıcacık bir yaz gününde Mary Pat Fennessy, ( Southie) isimli İrlanda Amerikan Mahallesi'nde yaşayan,gelenekçi ve özgün bir topluluğun parçasıdır. Maddi zorluklar yaşayan,evin faturalarını ödemek için yaşam mücadelesi veriyordu. Bir gün Mary Pat ' kızı Jules arkadaşlarıyla dışarı çıkmış fakat eve geri dönmemiştir. Arkadaşları burayı terk ettiğini başka yere gittiğini söylesede anne kalbi Mary Pat bunu kabullenmek istemez. Kızını bulmaya çalışırken ,bir başka haber duyması. Siyahi bir adamın tren raylarında ölü bulunması bu olay kızını bulmasını tetikliyordu. Peki bu iki olay' ın bağlantısı neydi? Marry Pat kızını bulabilecek mi? Gerçeklerin peşine düşerken neler yaşayacak? Kitapta Amerikan ırkçılığı, güç ve denge oyunlarının yaşandığı o dönemin içinden çıkamadığı kaos dolu yılları güzel bir anlatımla kaleme almış. Bu tarz kitapları okumak beni benden alıyor nedense fakat bu türü severlere öneri olsun.Sağlıcakla,kitapla kalın @sagakitap
Ezgi Özcan
Ezgi Özcan
Yağmur Boz
Yağmur Boz
"Seni seveyim mi?" dedi Kırlangıç; hemen sadede gel­mekten hoşlanırdı. Kamış ise boynunu iyice bir eğdi. Bunun üzerine Kırlangıç onun etrafında döndü de döndü, kanat­larını suya değdiriyor, suda gümüş halkacıklar yapıyordu. Muhabbetini böyle gösteriyordu işte. Aşkları bütün yaz sürdü. "Gülünç bir bağlılık bu," diye cıvıldaştı öteki Kırlangıçlar; "Kamış Hanım beş parasız, ayrıca çok fazla akrabası var!" Gerçekten de ırmak kamış doluydu. Sonra, sonbahar geldi­ğinde bütün kırlangıçlar uçup gitti. Arkadaşları gittikten sonra Kırlangıç kendini yalnız his­setti ve sevgilisinden usandı. "Sohbeti yok," dedi, "ayrıca korkarım cilve yapmaktan başka bir şey bilmiyor, durma­dan rüzgarla cilveleşip duruyor." Gerçekten de ne zaman rüzgar esse, Kamış çok zarif hareketlerle eğilip bükülüyor­du. "Yerine de çok düşkün," diye sürdürdü sözünü, "oysa ben yolculuk etmeyi seviyorum, bu yüzden karımın da yolculuktan hoşlanması gerekir." Sonunda, "Benimle uzaklara gelir misin?" dedi ona, fakat Kamış başını iki yana salladı, o kadar bağlıydı yerine. "Aşkımı hafife aldın!" diye bağırdı Kırlangıç. "Ben Piramitler'e gidiyorum. Hoşça kal!" dedi ve uçup gitti.
1921 Ocak Ayı’nda Karadeniz’de Türkiye Komünist Fırkası lideri Mustafa Suphi ve arkadaşları boğulduğu zaman, Türk Heyeti Moskova’da bir dostluk anlaşması için görüşmeler yapıyor ve Suphi ve arkadaşlarının ölümü görüşmeleri kesmiyor. Lenin'in başında olduğu yönetim, yalnızca bunun duyurulmasını önlemeyi tercih ediyor; aynı tarihte,
Sayfa 327 - Mızrak Yayınları
Atatürk misafirlerini uğurlarken kendi de onlarla birlikte köşkün önüne yaz kış ince kıyafetlerle çıkar, sağlığını korumak isteği ile yakın arkadaşları hemen omuzuna paltosunu koymak için koşuştururlardı. Ada'daki Yat Kulübünden sabaha karşı serin bir havada motorla Dolmabahçe'ye dönerken yanındakiler pardösülerini giymiş, yakalarını kaldırmış, şapkalarını elleriyle sımsıkı tutarlarken, Atatürk'ün ince ipek gömlekle, başı açık, rüzgârda oturmakta olduğu çok görülmüştür.
Sayfa 166 - Güven KitabeviKitabı okudu
Reklam
Lermontov, Peçorin'in Gruşnitski'yle yaptığı meşhur düelloyu anlatırken, sanki Martinov'la karşılaş­masını ve kendi ölümünü önceden görmüş gibi... Hikayedeki gibi düello, Pyatigorsk'a tepeden bakan Maşuk Da­ğı'nın eteklerindeki sarp kayalıklarda yapıldı. Ağır ağır buluşma noktasına doğru atını süren Lermontov, yol boyunca
Lermontov'un mezar taşına ihtiyacı yoktu...
Puşkin, bütün dâhîlerin doğum yeri altın kubbeli Moskova olmalıdır, der. Böyle büyük bir şairin (Lermontov'un) ölümü için şimşeklerin çaktığı bir Kafkas dağından daha güzel bir mekan olamazdı. Ortodoks Kilisesi, ilk başta Lermontov için Hristiyan gelenekle­rine uygun bir cenaze düzenlenmesine izin vermedi. Onların gö­zünde düello intihar demekti. Kara cübbeli, uzun saçlı papazlar ve din adamları, manastırın kapılarını açmamakta kararlıydı. So­nunda General Grabbe'nin kurmay subaylarından biri, papazları Lermontov için akşam vakti dua etmeye ikna etti. Güzel bir yaz akşamıydı. Dağların ardında sarıya çalan gökyüzü görünüyordu. Subay arkadaşları, Lermontov'a saygılarını sunup veda etmeye gelmişlerdi. Cenaze törenine uğultu hakimdi. Tören bittikten sonra papazlar odalarına çekildiler. Subaylar da yemekhaneye gittiler. Her şey bitmişti. Issız mezarlığın üzerine karanlık çöktü. Mezarın üstüne çiçekler serpilmişti. Lermontov'un mezar taşına ihtiyacı yoktu. Hüzünlü bir hayat süren bu dahiye yakışan tek anıt, Kafkasya'nın yüce dağlarıydı
Derken bir gün, polisi, jandarması gelmişti, alıp götürmüşlerdi Makinacı Hasan, Eğik Necmettin ve Arif'i. On gün sonra, bunların saçı sakalı uzamış, kirli, terli, getirip koymuşlarlardı mahkeme salonunda orta yere, çalımlı çalımlı duruyorlardı, yılmamışlardı, jandarmanın arasından laf yetiştirmektelerdi. Hâkim Bey'in ağzına gözümüzü
Sayfa 59 - Ahlat AltıKitabı okudu
Çocukluk: Sıkıntılar İçinde Bir Memur Ailesi Bizim yaşlarımızda, çocuk yaşta, en çok giyilen şey, cızlavet lastikler vardı. Başka türlü ayakkabı falan alamazdık. Ama amcam bize zaman zaman bayramda ayakkabı alırdı. Doktor amcam... Zaten elini öperdik amcamın bayramlarda. 5 lira, 2,5 lira falan para verirdi. Onları da getirir koşa koşa annemize
Mussolini.
O kadar genç olmasına çok şaşırmıştım: Bir delikanlıyı andırıyordu, sapasağlam, kazınmış ensesi, gergin ve bronz teni, kaygılı bir sevincin egemen olduğu ışıltılı gözleriyle bir delikanlıyı: Savaş vardı, onun yarattığı savaş ve o generallerle arabadaydı; üzerinde yeni bir Üniforma vardı, en faal ve soluk soluğa günlerini geçiriyordu, o yaz akşamlarında, insanların kendisini tanıdığı köylerden geçiyordu hızla. Ve sanki bir oyun oynanıyormuş gibi, yalnızca oyun arkadaşları arıyordu kendine, hepsi bu, öyle ki eğlencesini bozmamak için neredeyse bu oyun arkadaşlığını ona bağışlama arzusuna kapılıyorduk, öyle ki ondan daha olgun olduğumuzu bilip, oyuna katılmamaktan vicdan azabı duyuyorduk neredeyse.
183 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.