"Canım" diye hitap edeceğiniz birisi. On yıl, yirmi yıl, belki de otuz yıl ötelerde kalmış. Mektup yazsanız adresi yok. Öğrenmek isteseniz yeri, yurdu belli değil.
Bu güzel kitaba, derinlemesine dalmadan önce çok sevdiğim o şairi tanıyalım ilk olarak. Ümit Yaşar Oğuzcan:
Tarsus'ta 1926 yılında doğdu. Şiir hayatına 1940'ta başlamıştır. 1975 yılında 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 kitap çıkarmış bulunan şair; en çok yergileriyle tanınır. Genellikle aşk, ayrılık,
Sıcacık bir kitap “İstanbul Anıları”. İki bölümden oluşuyor. İlk kısım 1897-1906 yılları arası İstanbul’unu Hagop Mıntzari’nin birebir tanıklığından, sanki siyah-beyaz bir filmde izliyormuşçasına canlı ve keyifli bir anlatımla seriyor önümüze. Dönem, II. Abdülhamit dönemi. Motorlu taşıtlar henüz yok. Tramvayları atlar çekiyor, boğazda iki yaka
Arka planda Nazım Hikmet'in kendi sesiyle okuduğu şu şiir çaladursun, biz de biraz Nazım Hikmet ve kitabı hakkında konuşalım.
youtu.be/w1DfZ3pcaWw
Babasının yirmi beşinci kızı
benim üçüncü karım,
gözlerim, dudaklanm
TARANTA - BABU.
Hayatımı yazsam roman olur diye bir tabir vardır ya, işte; bir adamın 61
"Ben Buradayım-Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası"
Hiçbir sahici tarafı olmayan yüzeysel “insanî ilişki”lerden yorgun mu düştünüz, daha düne kadar size methiyeler yağdıran, yere göğe sığdıramayanlar menfaatlerine ters düşünce kapkara bir sessizlik perdesinin ardına mı saklandılar, konuşacak ortam bulamamaktan derin bir
.
“Canım” diye hitap edeceğiniz birisi. On yıl, yirmi yıl, belki de otuz yıl ötelerde kalmış. Mektup yazsanız adresi yok. Öğrenmek isteseniz yeri, yurdu belli değil. Daha kötüsü sağ mı, ölü mü bilmiyorsunuz.
“Deli gönül” diye tabir ettikleri gönlünüz söz dinlemiyor. Deli dedik ya, çağır, konuş ve dertleş diyor sana. Bir değil beş değil, on değil. Dayanamıyorsunuz, davetiye çıkartyorsunuz, Gayba ihtar mahiyetinde bir davetiye...Dere kenarındaki söğüt ağacı misali bekliyorsunuz. Söğüdün çürüğü özünden olurmuş, yar için ağlayan da gözünden olurmuş. Sen ağlamasını da bilmiyorsun üstelik. Zamanla söğüt ağacı gibi içten içe çürüdüğünün farkına varıyorsun.
Ruh çağıranlar gibi hayal çağırabilirsin artık. Hatıraları kucağında gelen o hayal dost, madde planında tanıdığından daha samimi, daha cana yakın, daha sana yakındır. Bakmaya doyamazsın, tutmaya kıyamazsın. Konuşursun sessiz hâl lisanıyla, Ezan sesini duymasan sabahın olduğunu bile fark edemezsin.
Gittiğin yerden döner kendine gelirsin.
Yazarsın şiir olur...
.
Yirmi Beşinci Söz'de, medeniyetle hükm-ü Kur'an'ı muvazene bahsinde ispat ve beyan edildiği üzere; beşerin hayat-ı içtimaîsinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilalatın menşei iki kelimedir:
Birisi: "Ben tok olduktan sonra, başkası açlıktan ölse bana ne?"
İkincisi: "Sen çalış, ben yiyeyim."
Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-ı riba ve terk-i zekâttır.
Bu iki müthiş maraz-ı içtimaîyi tedavi edecek tek çare, zekâtın bir düstur-u umumî suretinde icrasıyla vücub-u zekât ve hurmet-i ribadır.
Mektubat
22.Mektup
CEREYAN-I RİBÂ : Faizin devam etmesi, dolaşımı.
TERK-İ ZEKÂT : Zekâtın terki, zekât vermemek.
MARAZ-I İÇTİMAÎ : Sosyal hastalık.
VÜCUB-U ZEKÂT : Zekâtın farz oluşu.
HURMET-İ RİBÂ : Faizin haram oluşu.
DÜSTUR-U UMUMÎ : Genel prensip.
https://1000kitap.com/kitap/kitap--322304
TARANTA - BABU'YA
BİRİNCİ MEKTUP
Babasının yirmi beşinci kızı
benim üçüncü karım,
gözlerim, dudaklarım
TARANTA - BABU.
Sana bu
mektubu
içine yüreğimden başka bir şey komadan
yolluyorum
Roma'dan.
Bana darılma sakın
şehirlerin şehrinden sana gönderecek
kendi yüreğimden daha akla yakın
bir hediye
bulamadım
diye.
rasimpaşa yokuşunda tuzla buzun kaynaştığı safhadayız
kemiklerimiz sağlam çok şükür
lakin hislerimiz un ufak bu yeni dünya düzeninde hilmi bey
herkesin büyük yanılgıları olmuştur şu hayatta.
benim en büyük yanılgım; hayatın döngüsünü yazarak kırabileceğimi sanmamdı.
kayboldum hilmi bey
haritada dahi bulunamayan bir kasaba gibiyim