Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Susmak ilerletmez anı, oracıkta dondurur. Karşındaki ne yaparsa yapsın, ne kadar zorlarsa zorlasın, dayanıp sustuğun zaman donar her şey. Bir sonuca ilerlemez. Benim istemediğim bir sonuca ilerleyemez.
Tuhaftır ama nedense algıladıklarımız arasından bize en basit ve günlük gelenler, sanata uygulandıklarında olağanüstü sıradan ve yapma kaçarlar. Bunun sebebi , hayatın, mutlak doğa taraftarlarının hayallerini aşan bir şiirsellik içinde örgütlenmesi olsa gerek. Kalbimize ve beynimize, örneğin; bu yüzden bir sürü şey salt içtepi olarak yerleşiyor. Ve sözü edilen bu iyi niyetle hayatı yakalamaya çalışan filmlerde içtepiye giden yol bulunamadığı gibi, açıkça göz boyamaya yönelik canlandırmalarla iyiden iyiye tanınmaz hale getirildiği için de sonunda ortaya otantiklik değil, -en hafif deyimiyle- yapaylık çıkıyor. Ama ne yazık ki ben, sinemanın hayata olabildiğince yakın olmasını istemekten vazgeçemiyorum. Başka türlü hayatın asıl güzelliklerini hiçbir şekilde algılayamayacağımıza inanıyorum.
Reklam
Bir nesne hakkında her şey hemen bir çırpıda söylenmezse, insan bu konuda şahsi görüşler üretme imkanına kavuşmuş olur. Oysa genelde sonuç, seyirciye hiç akıl yürütme fırsatı tanımaksızın tepsi içinde sunulmaktadır. Seyirci zahmetsiz elde elliği bu sonuçla ne yapacağını bilemez. Yaratıcı, bir görüntünün yaratılmasındaki zahmeti ve mutluluğu seyirciyle paylaşmadan, ona bir şey anlatabilir mi? Yaratma sürecini bu şekilde ele alınanın başka bir yararı daha var: Seyircinin, tek başına, kendi düşüncelerini de katarak, filmin parçalarından yeniden bir bütün oluşturmasını sağlarsa sanatçı, seyirciyi algılama sürecinde kendisiyle eşit bir düzeye çekebilir. Evet, sanatçıyla izleyicinin karşılıklı birbirini sayması için de bu tür bir ilişki, en uygun sanatsal iletişim biçimidir.
Şiirsel bağlantılar, olağanüstü duygusal bir ortam yaratarak seyirciyi harekete geçirir. Seyircinin hayatı tanıma faaliyetine katılmasını özellikle sağlar, çünkü ne hazır bir sonuç sunmakta ne de yazarın katı talimatlarına dayanmaktadır. Kullanıma açık olan tek şey, canlandırılan görüntülerin derin anlamını bulup keşfetmeye yarayan şeydir. Karmaşık bir düşünce ve şiirsel bir dünya görüşü, asla, ne pahasına olursa olsun, fazla açık, herkesçe bilinen olgular çerçevesine sıkıştırılmamalıdır. Dolaysız, genel geçer sonuçlar çıkarma mantığı, insana fazlasıyla geometri teoremlerinin ispatını hatırlatıyor. Oysa akılsal ve duygusal hayat değerlerinin birbirine bağlandığı çağrışımsal bağlar, hiç şüphesiz sanal için çok daha zengin imkanlar sağlar. Sinemanın bu imkanlardan bu kadar seyrek yararlanması gerçekten üzücüdür. Zira bu yol oldukça çok şey vaat ediyor. Bu yol bağrında, bir görüntüyü oluşturan malzemeyi adeta 'patlatacak' bir güç barındırıyor.
Ne zaman ki nefsini öldürdün, sen işte o an kurtuldun!
Ben nasıl olsa sarhoş olurum Başımda, gözlerimde, iliklerimde sevda. Ne şarap, ne rakı bu başka Hiçbir şey benzemiyor aşka, Her ne zaman bir şarkı dinlesem, sevdalı Bir hoş olurum...
Reklam
"Daha ne kadar ayakta kalabileceğim? Ne zaman yok olup gideceğim?"
Tüm çözümler basittir ama siz onlara vardıktan sonra. Ama onlar ancak, siz onların ne olduğunu bildiğiniz zaman basittirler.
Sayfa 295 - AyrıntıKitabı okuyor
Duygu, hayatta kalmak için gereklidir. Duygular bize ne zaman tehlikede olduğumuzu, ne zaman koşacağımızı, ne zaman savaşacağımızı ve neyin savaşmaya değer olduğunu söyler. Duygular vücudumuzun bizimle iletişim kurma ve bizi güdüleme aracıdır.
İnsanoğlu bu şaşkınlığından ne zaman vazgeçer? Ne zaman uyanır? Bilgelik yolunu ne zaman bulur?
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.