Söyle bana, çoktandır unutulmuş düşünceler nerede barınır da çağrılınca çıkagelir? Söyle bana, nerededir meskeni eski sevinçlerin? Ve nerededir senin kadim aşkların
Ve bir daha ne zaman tazelenecektir onlar ve unutulmuş zulmetleri ne zaman geçecektir,
Ki kat edebileyim uzak, çok uzak zaman ve mekânları ve getirebileyim
Mevcut elemlere teselli ve ızdıraplı gecelere huzur?
Nereye gitmektesin, ey düşünce? Hangi ırak memleketedir hicretin? Varıp geri dönecek olursan mevcut ızdıraplar lahzasına, Kanatların üzerinde teselliler de getirecek misin ve şebnemler ve bal ve merhem, Yoksa ıssız yaban ellerden yahut haset dolu gözlerden zehirler mi getireceksin?
2.Dünya Savaşı döneminde Kefalonya adlı Yunan adasını merkeze alan trajik ve ironi dolu bir kitap.
Kefalonya İyon Denizi'nde İtalya ve Yunanistan arasında kalan bir ada. Tarih boyunca ada pek çok milletin eline geçmiş. Buna Osmanlı'da dahil.
Kitap boyunca karakterler tüm bu milletlerden de bahsediyor, karşılaştırıyor.
Kitapta geçen
Geçen gün ne demiştin? Dur bakayım... Hah, 'Fanilerin sonuncusu olan insan.' Peki ya sen, son fani, şöhreti ne yapacaksın? Şöhret seni zehirler. Bana göre sen böyle bir herzeyle ihya olamayacak kadar sade, basit ve mantıklı bir adamsın.
Sayfa 332 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"Antisemit der ki: Yahudi, Yahudi olarak kötüdür. Kötülüğün ta kendisidir. Şayet bazı erdemler edinmişse bile, bunlar da salt Yahudi oluşundan ötürü, onda kötülüğe, kusura dönüşmüştür; elinin emeği onun uğursuz damgasını taşır, bir köprü yapmışsa, muhakkak ilk ayağından son ayağına kadar uğursuzdur, çünkü Yahudi elinden çıkmıştır; aynı iş bir Hıristiyanın elinden çıkarsa başkadır, bir Yahudinin elinden çıkarsa başka. Yahudi dokunduğu her şeye bir kötülük, ne bileyim ancak şeytanın bildiği iğrenç bir şey bulaştırır. Almanlar her yerden önce, hamamlarla, plajları Yahudilere kapamışlardı. Bir Yahudinin bedeni girerse, bütün su mundar olur sanıyorlardı. Yahudi soluklandığı havayı bile zehirler, vebalardı."
İçinde kalanlar gibisi yoktu. Gün gün zehirler insanı, hücre hücre. Bitmek tükenmek bilmeyen bir acıyla her sabah tazelenir, her akşam kendini yenilerdi.
Ne düşündüm biliyor musunuz şöyle bir birleştirdiğimde
İçimdeki kocaman düşlerle çırpınan sözcüklerimi
Fesatlıkların kurbanı ey bahtsız kral
Halkının seni yalnız bıraktığı o son anda
Zehirler yıktırsa da imparatorluğunu
Telef olup gitmek yakışır mı sana
"Ah, gönlümde ne ateşler yanıyor, ciğerime ne hançerler vuruluyor, gözlerimden ne zehirler akıyor!.. Bilseydi, belki beni böyle bırakacağına acırdı da öldürür öyle giderdi."
İstitrad: Sahte sorular cevabı zehirler. Sorun çözmezler, sorun üretirler. Bu tür sahte sorulardan biri de şudur. "Allah onun öyle olacağımı yapacağım önceden bilmiyor muydu?"
Bu sahte soruyu soran bir akla şu soruyu sormak lazım: Sen Allah'ı bilgisine mahkûm ve mecbur mu zanne diyorsun? Allah'ı kendi ilmine mahküm ve mecbur sanan, Allah'ı aciz sanıyor demektir. Sen Allah'a acziyet mi isnat ediyorsun?
Bu sahte soruyu soran aklın sahibine kurduğu üç tuzak var.
1. Zamansız ve mekânsız mutlak ilahi bilgiyi, zaman ve mekânla mukayyet kendi bilgisiyle karıştırmak; dolayısıyla, Allah'ı -hâşa- kendisi zannetmek.
2. Allah'ı ilahi bilgiye mahkûm ve mecbur zannedip, O'na acziyet isnat etmek.
3. Allah'ın "her an varlığa müdahil" ve "her an yeniden yaratan" bir Hallâk olduğunu; iradeyle mes'ul tuttuğu kulu, önceden belirlenmiş davranışlara mecbur tutmayacağını unutmak.
Okuyup bulamadığım huzuru bu gece yazarak aradım
Sistem tv ile zehirler; ister uyuş, kapama kanalı
Uyan, yaşama masala
Bileğinde prangalar
Dünyanın düzeni böyle: “Fakir çalışır, kral çalar.”
Sarp Palaur (Şanışer)
youtube.com/watch?v=XKA-NfB...
Ah, gönlümde ne ateşler yanıyor. Ciğerime ne hançerler vuruluyor. Gözümden ne zehirler akıyor!.. Bilseydi belki beni böyle bırakacağına acırdı da öldürür öyle giderdi. Beyim! Sen beni vatanın için terk ettin. Ben seni kimin için terk edeyim? Benim vatanım da sendin, canım da...
‘Öyle sinsi zehirler vardı ki insanın etkilerini öğrenebilmesi için onları tadıp zehirlenmiş olması gerekiyordu. Öyle hastalıklar vardı ki insanın tam olarak ne olduklarını anlaması için hastalanması gerekiyordu.’