Bu dünya zıtlıklar âlemiydi bir bakıma. Ekşi ile tatlının birbirinin içine saklanabilmesi gibi, her akıllı insanın içinde bir delilik kalıntısı vardı ve her deliliğin derinliklerinde de bir aklıselim tohumu ışıldıyordu.
Simeranya'da yalan tamamıyla lüzumsuz bir hale gelmiştir, anlaşılmıştır ki bu tabiatın ve hayatın içindeki zırlıkları barıştıramayan insanın bir görünüş ahengi yaratmak için kutuplardan birini örtmek ihtiyacıdır. Bu zıtlıklar ortadan kalkar veya uzaklaştırılırsa yalana lüzum kalmaz. Yani prensibinde kutuplaşma bulunan olmak dramına karşı aciz insanın elindeki geçici silah, yalandır.
21. Derecelenme ve zıtlıklar olmayınca âlem yıkılır. Nitekim cahil de âlimin yerini tutamaz.
22. Su, ateşin yaptığı işi yapamadığı gibi; toprak da rüzgarın görevini yere getiremez.
23. Demirin işini altın beceremez; tuzun tadını ve çeşnisini de mücevher veremez.
24. Elin yaptığını ayak başaramaz; kalem de kılıcın çıktığı makama ulaşamaz.
25. Gözün yaptığını kulak yapamadığı gibi fare, akıl edip de zehiri düşünemez.
26. Çiftçinin yerini kuyumcu tutamaz, dülger de ayakabıcının işinden anlamaz.
27. Efendinin işini nasıl köle bilmezse, sultan da halkın işini bilemez.
28. Sıcak soğuğun yaptığını yapamazken; kuru hiç yaşın sonunu bilebilir mi?
29. Gölge güneşin eserini ne anlasın? İçki de Cemşit'in neşesini anlamaz ki zaten..
30. İşte her şeyin bir zıddı vardır. Artık yaratılışındaki kabiliyet ölçüsünde bunu anlayıp hisseni al.
Bu dünya zıtlıklar alemiydi bir bakıma. Ekşi ile tatlının birbirinin içine saklanabilmesi gibi, her akıllı insanın içinde bir delilik kalıntısı vardı ve her deliliğin derinliklerinde de bir aklıselim tohumu ışıldıyordu.
Mantıktaki zıtlık prensibi (principe de contradiction)' mâlum. "Bir şey aynı zamanda hem var, hem de yok olamaz." Doğru-yanlış, aydınlık-karanlık, haz-keder ilh... Arasındaki sayısız zıtlıklar da mâlum. Bu zıtların, mevcut olmak için, birbirine muhtaç oldukları da anlaşılmıştır. Ruhi hayatta, bilhassa düşünce hayatında, bu zıtların diyalektik bir hareketle kaynaşarak bir terkibe (senteze) kavuştukları da Eflatun'dan Hegel'e kadar gelen bir tarih içinde gittikçe daha fazla aydınlanmış bir fikirdir...
Annem ve teyzelerim...
Üçü ne de hep çok hayrandım. Birbirlerine benzemezlerdi. Farklı karakterleri vardı. Fakat buna rağmen bir araya geldiklerinde sanki tek bir bedende yaşarlardı.
Kişiliklerindeki zıtlıklar onlar bir araya geldiğinde kaybolurdu. O zıtlıklarla birbirini tamamlar, bir bütün olurlardı.
Gündüz ve gecenin birbiriyle kavuşup bir tam gün etmesi gibi...