Magda Szabó yine yapmış yapacağını, görünenin ardında insanın içine oturan şeylerin saklı olduğu bir kitap olmuş bu da. Bu da diyorum çünkü daha önce okuduğum Kapı kitabı beni çok etkilemişti. İkisini bu konuda ayırt edemiyorum.
Çok sevdiği eşini kaybeden Etelka’nın yalnız kalmasını istemeyen kızı Iza onu kendi evine alır. Yaptıklarına baktığımızda oldukça özverili ve sağduyulu bir evlattır Iza. Etelka’ya eski damadı Antal da yanında yaşamayı teklif edecek kadar düşkündür. İkisi de doktor olan Iza ve Antal boşanmalarına rağmen Iza’nın babasının hastalığı yüzünden iletişimleri kopmamış ve ikisi de başka kişilerle hayatlarına devam ediyorlar. Antal’ın beraber olduğu hemşire Lidia Iza’ya hayran. Aslında dışardan bakınca kusursuz bir evlat görünümünün yanında ulaşılmaz bir insan profili de çiziyor Iza. Fakat gelin görün ki annesi Iza’nın yanına taşınınca bu kusursuz tablonun boyaları dökülmeye, annesi de günden güne kalın bir kabuğun içine çekilmeye başlar. Peki neden? E onu da okuyarak görmedikten sonra ne anlamı kalır?
Yaşlanma, yalnızlık, kendini faydasız hissetme, başkasına yük olma gibi konularda çok şey düşündürüyor. Bazen sırf bunlar yüzünden gelen vakitlice göçüp gitme isteğimi pekiştirdi hatta. İçten gelmeden zoraki, görev olarak yerine getirilen hiçbir şeyden hayır gelmeyeceğini de çok güzel anlatmış. Iza’ya hayran olan Lidia’nın hayranlığının buharlaşması, Antal’ın boşanma sebebi bize Iza’nın özelliklerini tanıtsa da onu bu hale ne getirmiş onu da bilmek isterdim. Benim için kitabın tek eksiği buydu. Onun dışında bende gerçekten ince bir sızı bırakan kitap oldu.Ah Etelka ah…