Mektup, ”Dün çocuğum öldü.” diye başlar ve bu andan itibaren R’nin de içerisinde olduğu bir yaşama tanıklık etmeye başlarız. Mektup boyunca adı bilinmeyen bir kadının acılarına, umutlarına, hayal kırıklıklarına, sevinçlerine ve en masum düşlerine maruz kalırız. Maruz kalırız diyorum, çünkü yaşayanı paramparça eden bu anlar, okuyanı da (Bay R ve biz okuyucular) müdahale edemediği bir felaketin müsebbibi gibi hissettiriyor. Adı bilinmeyen kadını tanıdıkça, bir tutkunun insanı nerelere sürükleyebileceğini, aşık olunan kişinin tutku nesnesine dönüşmesinin, edilgen aşığı nasıl bir çıkmaza sokabildiğini satır satır görebiliyoruz. Üstelik, Zweig’in bu kadına bir isim vermemesini, bilinmeyen kadın olarak ifade etmesinin altındaki derin anlamı da kavrayabiliyoruz.